Can Dündar

Can Dündar

candundarada@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Ernest Hemingway’in bir konuşma metninin kenarında şu not görülmüş:
"Burada fikirler zayıf... Sesini yükselt!"
Ekranda bağıra çağıra fikir zerk eden liderleri izlerken Hemingway’in bu sözü aklınızda olsun.
Ben ezelden beri, sözünün gücünü desibel şiddetinden değil, muhteva kudretinden alan konuşmacılara kulak veririm.
Dinleyici bulunca tükürük saçarak nutuk çekmeye koyulanların gürültüsünde bir fikir fukaralığı sezerim.
Bizim Meclis çoktandır (Yılmaz Karakoyunlu gibi birkaç dil üstadı dışında) hitabeti hayranlık uyduran hatiplere hasret... Günümüz liderleri konuşarak değil susarak prim yapıyor. Oysa dünya tarihi, unutulmaz demeçlerle doludur. Siz bizim literatürümüzden "Dün dündür bugün bugün" dışında ne hatırlıyorsunuz?
***
Geçenlerde dilbilimci Sevgi Özel, liderlerin hitabet kabiliyetini değerlendirerek "Türkçe karneleri"ni dağıttı.
Özel’in notları, Hemingway’in formülünü uygulayanların sınıfta kaldığını gösteriyor. Kürsünün nafile gürüldeyen ağızları dil barajına takılırken, aklıselimle konuşanlar kırmızı kurdeleyi hak ediyor.
Normal koşullarda güzel konuşma dersinde sınıf birincisi olması gereken Ecevit, "raporlu olması" nedeniyle notu kırılanlardan biri... Bir dönem berrak bir su gibi çağlayan dili, artık eskisi gibi şakımıyor. Ve öztürkçenin bayraktarı, şimdi öfkelendiğinde "istiskal" gibi laflar ediyor.
Özel’in karnesinde 10 puan Sezer ve Derviş’e gidiyor.
Bu ikilinin özelliği, meydanda milyonları coşturur gibi değil, bir dostla sohbet koyultur gibi konuşmaları...
Sezer, her ne kadar doğaçlamadan kaçınıp yazılı metne sığınsa da; sade bir dille, tane tane ve sakin konuşuyor.
Derviş de öyle... Üslubunda ikna edici bir içtenlik var.
***
Derviş’in dilinde beni asıl şaşırtan şey; "arılığı"...
Mesela Sevgi Özel, Çiller’in İngilizce dil kalıplarıyla düşündüğünü, sonra bunları Türkçeye çevirip ifade ettiğini söylüyor.
Bunda uzun yıllar yurtdışında yaşamış olmasının etkisi var kuşkusuz.
Bugün bırakın dışarıda yaşamış olmayı, Türkiye’de yabancı dilde eğitim görmüş, hatta yabancı dille fazla haşır neşir olmuş gençlerde bile konuşma aralarına yabancı sözcük serpiştirme görgüsüzlüğünü (ya da hiç değilse tembelliğini) gözlüyoruz.
Bu mazeret sayılsa, en çok bunca yıl dışarıda yaşamış Derviş için geçerli olurdu değil mi? Oysa Derviş, yurtdışında Türkçesini kıskançlıkla korumuş; yalın bir dil kullanıyor. Ses tonunu yükseltmeden, inandırıcı konuşuyor. Çalım atmaya değil, anlaşılmaya çabaladığı izlenimi veriyor.
Cümleleri "Yapcaz" "edcez" diye bitirmesi defodan çok samimiyet gibi çınlıyor.
***
Dil danışmanları, metin yazarları, vücut dili uzmanları elbette liderlere katkıda bulunabilir ama, hepsinden önemlisi Doğan Hızlan’ın belirttiği gibi, biraz edebiyatla haşır neşir olmaya ihtiyaçları var.
Özellikle şu sıralar onları sürekli izlemek zorunda olan bir gazeteci olarak, sempatizanları adına bir ricada bulunmak istiyorum:
Lütfen kısa ve öz konuşun!
Kameralara tükürük saçmayın, sakin olun.
Suçlamayın, kendinizi anlatın.
Beylik laflara karnımız tok. Sabrımız az, zamanımız kısıtlı.
Nafile nutuklarda özü kaybetmeyin. Mesajınızı net verin.
George Jessel "Bir konuşmanın ilk 3 dakikasında petrolü bulamazsanız, kuyu açmayı bırakın" diyor.
Siz niye yıllardır dinleyicinizi oyup duruyorsunuz?