Venedik, "ötekiler"in işgali altındaydı bu kez...Dünya sanatçılarının 2 yılda bir boy gösterip yaratıcılıklarını yarıştırdığı Venedik Bienali'nde güncel sanatın en yeni ürünlerini görme fırsatı bulduk. Bienal'i 6 yıl önce de gezmiştim. Arada dünya büyük değişim geçirdi. Yeni bir binyıl başladı. 11 Eylül'le bütün dengeler altüst oldu. Peki bunlar sanata nasıl yansıdı?Çağının önünde koşan 21. yüzyılın sanatçısı nasıl bir dünya, nasıl bir yarın hayal ediyor?Venedik'te gezebildiğim sergilerde- bunu solumaya çalıştım.* * *Önce genel gözlemimi söyleyeyim:Sanat eserleri, daha karamsar, daha uysal, daha apolitik... Öngörülemeyen geleceğe dair bir kaygı, bir arayış hissediliyor.Özellikle devletlerin finanse ettiği sanat ürünlerinin yer aldığı pavyonlarda cesur, muhalif, sorgulayıcı, protest yapıtların sayısı azalmış; sinik, alaycı, deneysel tarz hepten öne çıkmış. Kadınların, feministlerin, eşcinsellerin, azınlıkların yapıtlarında eleştirel, öncü tavır daha net gözleniyor; kalanı, çağın karmaşasının yansımaları...Video çalışmaları, yani ekran hâkimiyeti bütün dünyada olduğu gibi sanatta da ön planda... Tuvallerde, fotoğraflarda kitleler karşısında bireyin ağırlığı iyiden iyiye artmış.Sanatçının ilgisi, dünyanın gidişatından çok, insanın iç yolculuğuna kaymış.* * *Bir başka gözlem, gelişmiş ülkelerle geri kalmışların sanatı arasındaki farka dair...Burada basit bir kıstasım var:Girdiğim pavyonu, hangi ülkeye ait olduğunu bilmeden gezersem sadece eserlere bakarak ülkeyi tahmin edebilir miyim?Fas, Mısır gibi ülkeler için bunu yapmak basit... Çünkü pavyonlar birer turizm reyonu havasında...Daha iyi durumda olanları, işledikleri konulardan bilebilirsiniz. Türkiye, İran, İsrail, Çekoslovakya gibi "öteki" ülkelerin sanatçıları daha çok "kimlik", "farklılık" "aidiyet" gibi konularda eser veriyor.Gelişmiş ülkelerin sanatçıları ise daha evrensel sorgulamalar peşinde... "Zaman", "ölüm", "hayat" gibi konularla çağı kavrama gayretinde...* * *Örneğin Danimarka pavyonunda iki çocuk maketi, hayatın bütün sıkıcılığını iteler gibi bir topu biteviye birbirine yuvarlayıp duruyordu.İsrail, kendi kuruluşunu ya da Kudüs'teki yerleşim bölgelerini hatırlatırcasına, ağaçtan mobilyalar inşa eden bir Robinson fikriyle katılmıştı.Çek pavyonunun demir bilyelerle kaplı zemini, giren her konuk tekmeledikçe yeni bir şekil alıyordu; dağılan ve yeniden şekillenen Çekoslovakya'yı ve dünyayı çağrıştırırcasına...Ruslar da, ancak izleyici içeri girdikçe hareketlenen bir video gösterisiyle "katılım"a vurgu yapıyordu.Almanlar, eserlerini gezmeye gelen konukları -kendilerinden beklenmeyecek bir alaycılıkla- "Oh, bu çok çağdaş" diye neşeyle dans eden genç-yaşlı oyuncularla karşılıyordu.Her sanatçı, içinde yüzdüğü akvaryumun camından gördüğü dünyayı resmetse de daha geniş akvaryumlarda yüzenler, deryayı daha geniş ve derin kavrayabildiklerini gösterdiler. Venedik'e adını işgalci Romalılar koymuş. Romalılar, yerel halka "ötekiler" anlamında "Venetians" dermiş. İranlı Mandana Moghaddam, 21. yüzyıl İran kadınını sembolize eden bir yapıtla katıldı Bienal'e... Ortada dev bir beton kütle var. Ve kütle 4 ucundan 4 uzun saç örgüsüyle tavana asılı... İnsana, "Saç mı beton bloku havada tutuyor, blok mu taşıyıcısını örgülü saçlarından yakalamış" diye sorduruyor. BETON VE ÖRGÜ SAÇLAR: Macar Blazs Kicsiny'nin eserinde bir gezgin var. Elinden eksik etmediği bavullarına zincirlenmiş. Kendisini eve bağlayacak bir sevdalıya ve onunla kuracağı yuvaya demir atmayı özleyen gezginin, o arayışın peşinde ebediyen seyahate mahkûm olmasındaki çelişki... can.dundar@e-kolay.net GÜZEL EVİM: