Bugüne kadar yaşlı tonton Prens'i, onun kural tanımaz çocukları, dedikoduları, sosyetesi, kumarhaneleri ile "kara para aklama merkezi" olarak tanınan Monako, dün silkindi ve yeni Prensi ile yepyeni bir başlangıca imza attı.Prens Albert dün, babasının tacını giydi. Monako'ya masallardaki prensi görmeye geldik. Ama masallardaki Prens'in masalı bitirişine tanıklık ettik. Taç, sadece lafın gelişi. Çünkü Monako hanedanı geleneğinde taç takmak yok."Taçsız prens", babası III. Rainier'in tören madalyalarını, armalarını, kordonlarını da takmadı.Halkının karşısına sade bir lacivert takım elbise, mavi kravatla çıktı.Her zaman balkondan selamlanmaya alışmış halkın arasında ve onların seviyesinde bir platformda konuştu.Taht yerine mika bir sandalyeye oturdu.Tören bittikten sonra da hiç alışılmadık bir şekilde halkının arasına dalıp her biriyle tek tek sohbete koyuldu.Monako, 21. yüzyıla genç, modern, açık fikirli bir Hanedan'la başlamanın şaşkınlığını ve keyfini yaşıyordu. 'Taç'sız prens Küçük ülke, 3 ay önce yitirdiği prensinin siyah matem bayraklarının yerine her tarafa kırmızı-beyaz bayraklar ve yeni prensin armalarını asmış, "Prens öldü, yaşasın yeni Prens" diyerek büyük günün hazırlığına günler öncesinden başlamıştı. Yeni Prens Albert'in görevi devralma töreni, dün sabah Katedral'de başladı.Podyumda markalar yarışındaymışçasına şık giyinmiş, ince hatlı zarif Monakolular, Hanedan üyelerinden daha gösterişliydi. Saat 11.30'da Monako katedralinin çanları çaldı. Hep gösterişsiz arabalarda seyahat etmesiyle tanınan Albert, kız kardeşi Stephanie ile birlikte bir RollsRoyce'la geldi."Ailenin yaramaz kızı" Stephanie beyaz ceketi, pembe çiçekli eteği ve mahcup gülümsemesiyle çocuksu görünüyordu.Arkadan gelen arabayla gelen Prenses Caroline ise sade elbisesi, geniş kenarlı siyah şapkası ve yüzündeki durgun, hüzünlü ifadesi ile babasının yasını sürdürür gibiydi.Üç kardeş, kırmızı püsküllü beyaz üniforma giymiş Saray korumalarının arasından geçerek Prenslik armasının altına yerleşti ve dini töreni yan yana izledi. Kardinal, Katedral'e tütsüler saçtıktan sonra dua ederken "Yeni Prensimiz Tanrı'nın bize bir lütfudur. Bizim için Devlet Başkanı değil, ailemizin reisidir. Tanrı ona güç ve sağlık versin. Biz, her zaman onun yanında olacağız" dedi.Katedral'deki konukların ve töreni dışarıdaki dev ekrandan izleyen Katolik Monakoluların dudakları "Amen" diye kımıldadı. Çanlar çaldı.Herkes ayağa kalktı.Prens diz çöktü, başını yere eğdi ve çocuklar korosunun okuduğu Latince ilahiyle "yeni Hükümdar" ilan edildi.Albert babasının koltuğuna oturduktan sonra solundaki Stephanie, abisinin elini okşadı. Yeni Prens de sağında oturan ablasının elini tuttu. Üç kardeş Katedral'den birlikte çıktılar; kendilerini bekleyen arabalara binmeyip halkın arasında yürüyerek ve çevredekilere el sallayarak Saray'a gittiler. Katedral'de tören Albert, "Grimaldi Ailesi'nin mahcup prensi" olarak tanınıyor.Yakından tanıyanlar 47 yaşındaki Prens'i son derece modern, hayli çapkın, gösterişten uzak ve çekingen biri olarak tarif ediyor.Amerika'da siyaset bilimi okuduktan sonra babası tarafından bir devlet adamı olarak yetiştirildi.Sporculuğu dillere destan.. Siyah kuşak judocu.. Tenisten kayağa kadar yapmadığı spor yok gibi... 5 kez olimpiyatlara katılmış. Bir prensten çok devlet başkanı, hatta zaman zaman holding patronu gibi çalışıyor. Ülkede sorun yaşayan herkes rahatlıkla onun kapısını çalabiliyor.Bu özellikleriyle masalların taçlı tahtlı prensi değil, çağımıza özgü bir "modern prens" olacağı tahmin ediliyor. Olimpiyatlara bile katıldı Saray'daki tören dini değil, "milli" idi; Katedral'dekinin aksine, sivil, samimi ve sıcaktı.Yeni Prens, farkını burada daha da açıkça ortaya koydu. Yaptığı konuşmada babasından söz ederken zaman zaman gözleri doldu; ama bu saygıya rağmen neredeyse tüm konuşması, kendisinin babasından farkını ortaya koyar nitelikteydi. "Babam Monako'ya modernite getirdi, benim işlevim bunu devam ettirmek. Modern dünyada yerimizi almak için kararlı olacağıma sizi temin ederim" dedi."Bağımsızlığımız için riskler almaya hazırız" sözleri (özellikle gölgesinde yaşadıkları Fransa'ya karşı) kararlılığının gösterisiydi."Monako olarak yüzyıllardır Avrupalıyız, ama ben aile bağlarımdan dolayı aynı zamanda Amerikalıyım" sözleriyle farkını ortaya koydu.Saraya yakınlığıyla tanınan bir Monakolu bu noktada, "Bir yıla kadar Amerikalı bir gelinimiz olursa şaşırmayın" yorumunu yaptı.Prens Albert, Amerikan özgürlük savaşçısı Martin Luther King'in "Bir hayalim var" sözlerini İngilizce tekrarlayarak kendisinin Monako hayalini söyledi:"Global dünyaya açık, Afrika'yla, Avrupa'yla Akdeniz'le iyi ilişkiler içinde, modern, atılımcı bir ülke."Konuşmasının asıl vurucu bölümü, ülkesinin "kara para aklama merkezi" olarak edindiği şöhretle ilgiliydi. Bunu kabul etmediğini, bu imajı silmek için her tür uluslararası işbirliğine açık olduğunu söyledi.Yeni kuşak bir Hanedanın modern yüzüydü konuşan. Alan, "Tanrı Prensi korusun" sesleriyle inledi. 'Kara para imajını sileceğim' Bu ilk konuşmasından sonra, nasıl bir Prens olacağını kanıtlamak istercesine ve bir mahalle muhtarı samimiyetiyle halkın arasına indi; yurttaşlarının çoğunu ismen selamladı, el sıkıştı, öpüştü, konuştu.Avrupa'nın en uzun süre hükmetmiş Prensi'ni 56 yıldır uzaktan izlemeye alışmış Monakolular, bu genç ve vizyon sahibi Prens'i hayranlıkla kucakladılar.Tekneler yeni Hükümdarı kornalarıyla selamladılar.Davetin sonunda Prens, "kullarıyla" birlikte yürüyerek Körfez'e indi ve sahilde yapılacak konserle kutlamalara katıldı.Ortada ne birbirini itip kakan kameralar vardı, ne itişen yurttaşlar, ne sürpriz sloganlar. Polis, davetlileri aramadı bile... Güvenlik yok gibiydi. Baştan sona sade başlayan tören, bütün sadeliğiyle sona erdi.Avrupa'nın küçük ama zengin çocuğu Monako, yeni bir döneme böyle başladı. can.dundar@e-kolay.net Halkın içinde