Geçenlerde Edirne Belediye Başkanı Cengiz Varnatopu’nun odasına, yanında 5 yaşındaki çocuğuyla 30 yaşlarında modern görünüşlü bir kadın geldi. "Ben bir müteahhit eşiyim" diye söze girdi:
"- Eşim iflas etti. Bugüne kadar hiç çalışmadım. Şimdi evinizi temizlemeye bile razıyım. Ne olur bir iş!.."
ANAP’lı Başkan üzüntüyle bunu naklederken "Kriz, düşman işgalinden beter" diyor, "Kolumuzu, bacağımızı kesiyor. Ürküyorum".
Varnatopu, her gün onlarca memurun icra evrakını imzalıyormuş. İki yıl önce Edirne’de bir icra müdürlüğü varken, bugün üçüncüsü açılmış. "Bu koşullarda rüşveti nasıl engellersiniz" diye soruyor Başkan...
Hemen yanında oturan Emniyet Müdürü Yahya Bal, "Kentteki hırsızlık vakalarında yüzde 20 artış olduğunu" söylüyor.
Ekonomik kriz, hızla adi suça dönüşüyor.
Pazarcı memurlar
TIR’ımız Avrupa topraklarına geçti dün; durum değişmedi.
"İstanbul’un arka bahçesi" Edirne, küskün, ağlamaklı, öfkeli...
Edirne Ticaret ve Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Alamut, "Şehirdeki pazarcıların yarısı devlet memuru" diyor, "Öğretmenler, imamlar ev geçindirebilmek için mesai bitince pazarcılık yapıyor".
Antik Park’ın köşesindeki dönerci Bülent Kormaz, gençlerin 550 bin liralık yaprak döneri artık yiyemediğini söylüyor. Çoğu öğleyi bir simitle geçiştiriyormuş.
Asker ve 12 bin üniversiteli yıllardır esnafı ayakta tutan iki kesim. Ama şimdi bu dağlar yıkılıyor.
Öfke çarpacak yer arıyor
1989’da Türkiye Bulgaristan’dan gelen yüz binlerce göçmen için bir umut ülkesiydi. 10 yılda göç tersine çevrildi. Gelenlerin 3 bini dönmüş bile...
Naciye Özgür de gözü sınır ötesinde olanlardan:
"Sevinerek gelmiştik buraya" diyor, "Ama eşimle ben 110 milyon Bağ - Kur maaşıyla nasıl yaşarız?"
O konuşurken Edirneliler öfkeleniyor: "Devlet bizi işe almadı, onları aldı. Ev verdi. Çifte pasaport verdi. Şimdi de gidiyorlar."
İşsizliğin köpürttüğü öfke dalgası çarpacak yer arıyor. "Gidiyorlar" diye göçmenlere kızanlar az sonra itiraf ediyor:
"Fırsat doğsa biz de bir gün durmayız."
Nitekim Edirne Türkiye’nin göç veren birkaç ilinden biri... Bir astsubay eşi "Burada kalmaktansa Amerika’da tuvalet temizlemeye razıyım" diyor öfkeyle...
300 milyon maaşla biri üniversitede diğeri lisede iki çocuk okutan bir dul kadın "Artık Milliyet’i bile alamıyorum" derken ağlıyor.
Handan Gürsoy, çevremizi saranların onaylayan bakışları altında haykırıyor:
"Gençlere emanet ediyorlar ya geleceği... Ben bu emaneti kabul etmiyorum. Böyle sömürülmüş emaneti ne yapayım? Bana imkan vermeyen devlet, benden bir şey beklemesin. 10 kişi yetmiyorsa 10 bin kişi atlayalım köprüden... O zaman gözleri açılır mı?"
İş bulma sınavlarına girip çıkmaktan yorgun düşmüş üniversite mezunu Güneş Dalay gençlerin yüzde 90’ının kaçmak istediği görüşünde:
"Bu ülke bize hiçbir şey vermedi. Sadece umutlarımızı yıktı. 22 yaşındayım ve hala babamdan harçlık istiyorum. Utanıyorum artık!"
Ecevit’e tavsiye
Son seçimde yüzde 42 ile DSP’ye en çok oyu vermiş Edirne...
Ecevit’e oy veren bir esnaf, "Cezamız büyük" diyor, "Yanında kimseler yokken Ecevit’e sahip çıktık. Seçimde büyük oy verdik. Ama kendisine tavsiyem, bu aralar buralarda görünmemesi..."
Bir başkası "Kırgınız Ecevit’e" diye lafa giriyor. "Oyumuzu alıp gitti, bizi unuttu. Şimdi çiftçinin umudu, biraz Erdal İnönü’de..."
Ya Kemal Derviş?
"Bir gece karanlığında geldi, bir sabah alacasında gidebilir."
Edirnelilerin son 4 yılda devlet yatırımı diye hatırladıkları tek şey, tam donanımlı bir F tipi cezaevi...
Dikkat, arka bahçede yangın var!