Tam 20 yıldır komşuyuz Ecevit'le...
Tam 20 yıl yazda kışta, güneşte karda, demokraside darbede komşuluk ettik güvercinleri ve kedileriyle...
Bir alt sokağına taşındığımızda bu kadar kalabalık değildi etrafı...
Bir sonbahar günü sokağının girişine bir tank park etmiş, siyasetten çekilmesi emredilmiş, yazarlığı engellenmiş, büsbütün yalnızlığa mahkum edilmişti.
Sancılı yıllar boyunca kimi zaman göl manzaralı evinin kütüphaneli salonunda söyleşir, kimi zaman da göle uzanan çam ormanının kıyısında eşiyle yaptığı sabah yürüyüşlerinde karşılaşırdık.
* * *
20 yıldır komşuluk ettiğimiz o evden taşındık dün...
Geçen zamanda "Ecevit'in mahallesi" pek değişmişti.
Önce tankların, sonra tenhalığın yerleştiği sokak girişinde nicedir bir koruma ordusu bekleşiyordu.
Üç katlı, bahçeli sigorta bloklarının temiz hava şehri, 12 Eylül sonrası yüksek binalarla çevrelenmiş, temiz havasıyla birlikte komşuluk ilişkileri de kirletilmişti.
Bir zamanlar ıssızlığın hüküm sürdüğü yol boyuna devletin bütün aygıtları; polisi, askeri, istihbaratı... TRT'si, Meclis'i yerleşmişti dizi dizi...
"Modern köy"ümüzün otostop geleneğiyle birlikte Ecevitler'in sabah yürüyüşleri de bitmişti nicedir...
Huzur gettomuzun tadı kaçmıştı.
Dün, Kalbur'da son bir rakı içip mahallemizi kuşatan ormana, ormana bakan sıcak eve, evin balkonundaki güvercinlere, güvercinlerin hamisi başbakan olduğundan beridir işleri artan köşedeki büfeye, mahallenin aydın süpermarketine, kuşuna kedisine veda ettik.
Ömrümün yarısına mekan olmuş mahalleden göç ettik.
* * *
Evden yükler taşınırken, ben Milliyet'in TIR'ıyla "komşumuzun işyeri"nde, Başbakanlık'taydım.
20 yıllık komşum, aynı nezaketle ama yüzünde aşikar bir kasvetle selamladı hepimizi...
Takatsizdi.
Dışarda eşsiz bir sonbahar güneşi ışıldarken, o elindeki kalemle oynayarak Milliyet yazarlarından Anadolu'nun feryadını dinliyor, dinlerken yüzünde belirgin bir hüzün bulutu geziyor, bakışlarında endişe ve yorgunluk okunuyordu.
Önündeki ekonomik tedbirler notlarında, muharrirler heyetini doyuracak çare yoktu.
20 yıl öncesine göre daha az "hak, adalet, barış", daha çok "yatırım, üretim, savaş" diyordu... ve konuşurken daha az gülüyordu.
"Çok ağır bir sarsıntı geçirdik" derken meramı, iktisadi olduğu kadar şahsiydi de sanki...
Kapıda gençten bir arkadaş "Abi, insanlar akşamları pazarda çöpten bayat ekmek ayıklıyor, sor bakalım biliyor mu? Çekilmeyi düşünüyor mu" diye sormamızı istemişti.
Soramadık.
* * *
Malum, bu aralar herkes çareyi onun çekilmesinde arıyor.
Tıkanıklığı giderecek ilk adımın bu olacağını umanlar çok.
Bakıyorsunuz, son nefesini makam koltuğunda vereceği aşikar, tepeden tırnağa hırsa kesmiş bir politikacı "Ecevit çekilsin" diyor.
3 kuşağı kahkahaya boğmuş, 4.yü güldürmeye aday usta komedyen "Yeter artık, Ecevit çekilsin" skeçleri yapıyor.
"Ecevit çekilsin" diyor, köşesini gençler kapacak diye ödü patlayan emektar köşe yazarı...
Hayatında hiçbir mevkiden gönüllü ayrılmamışların yönettiği gazeteler "Ecevit çekilsin" manşetiyle çıkıyor.
Assolistlikten düşmemek için alt kadrosuna kan kusturan şarkıcı "Aman bu Ecevit de çekilmedi gitti" diye dert yanıyor.
Kim bilir kaç dönemin muhtarı, "Ben ayrılmam arkadaş, isterlerse kendileri alsınlar" diyen bürokratı, teknokratı, kısacası bulduğu koltuğa sımsıkı yapışmış kim varsa "Ecevit'in çekilmesi"nden yana...
Hayatında istifa erdemi tatmamışlar, Ecevit'in çekilmemesinde kendi iktidar hırslarının yansımasını görüp aynayı taşlıyorlar belki de...
Ecevit çekilmiyor da...
Siz de çekilmiyorsunuz.
Hiç çekilmiyorsunuz!