Geçen pazar Eurosport'ta üç saat Roland Garros Tenis Turnuvası'nın tek erkekler finalini izledim.
Ertesi gün de yine üç saat CNN'de Timothy McVeigh'in reyting rekorları kıran "final"ini...
İnsan haklarının asrı olacağı vaat edilen 21. yüzyılın şafağında, bir insanın canına kıyılmasının böylesine coşkuyla "kutlanması"ndan ve bu küresel şenliğin seyircileri arasında yer almaktan utanç duydum.
* * *
"İnfaz töreni"nin tanıkları izlenimlerini canlı yayında anlattılar:
Oklahoma Bombacısı ne giydi? Son sözü ne oldu? İdam yatağına bağlanınca ne yaptı? Damarına sodyum pentotal zerk edildiğinde gözlerini nasıl tavana dikti? 2. sıvı verilip de akciğerinde felç başlayınca nasıl yanakları şişti? Son nefesini verdiğinde gözbebekleri nasıl kaydı?
CNN, bir yandan bu ayrıntıları ağız sulandırıcı bir şehvetle anlatan tanıkları verirken, öte yandan da hapishane dışında "Geber" yazılı tişörtlerle gösteri yapanlar idam yanlılarının görüntülerini yayımlıyordu.
* * *
Foucault, "Hapishanenin Doğuşu"nda (İmge, 1992) 2 Mart 1757 günü Paris'te bir mahkumun infaz sahnesini anlatır.
Babasını öldürmekten idam cezası alan mahkum, seyircilerin doldurduğu meydana getirilir. Cellat, önce kızgın kerpetenle kollarından, memelerinden, kalçalarından, baldırlarından et parçaları koparır. Mahkum "Tanrım acı bana" diye çığlık atarken bir başka cellat, kerpetenin vücutta açtığı gediklere, kaynar yağ, kurşun karışımı bir sıvı döker. O sırada günah çıkarıcılar can çekişen mahkuma haç öptürürler. Sonra mahkumun kol ve bacaklarına 4 at koşulur ve bunlar ayrı yönlere doğru kırbaçlanır. Eklemler kopmayınca at sayısı 6'ya çıkarılır. Kollar ve bacaklar koptuğunda mahkum hala hayattadır.
Final bölümünde mahkumdan kalan parçalar meydanda yakılır ve küller rüzgara savrulur.
* * *
Gördüğünüz gibi azap çektirme yöntemleri son 250 yılda epey sadeleşmiş... Lakin devlet eliyle cana kıyma adeti ve "ibretlik seyir şenlikleri" hala sürüyor. Çağımızın farkı, "eski meydan şenlikleri"nin TV sayesinde küresel boyutta izlenebilmesidir.
Yani bir tür "Elektronik ortaçağ"...
Elbette canı yananlar, McVeigh'in 168 kişinin katili olduğunu hatırlatıp idamın caydırıcılığından dem vuracaklardır. Lakin bir devleti bir katilden ayıran, intikam duygusu gütmemesi, cana kıymamasıdır.
Şimdi Türkiye, AB kriterleri çerçevesinde idam cezasını kaldırmaya hazırlanıyor. Ancak geçen hafta TBMM komisyonunda MHP'li üyeler idamı kaldıracak kanuna istisnai maddeler ekleyerek darağacı kapısını açık tuttular. Anayasa MHP'lilerin istediği gibi değişirse "Vatana ihanet, bölücülük ve savaş hali"nde idam cezası verilebilecek.
Oysa 12 Eylül'ü yaşamış MHP'liler bizzat tanıktır ki, kağıt üzerinde pek kıymetli görünen bu sübjektif kavramlar, dönemin siyasi gerekleri doğrultusunda her muhalifi ipe gönderebilir.
* * *
Adım gibi eminim; çok yakında sadece Türkiye değil, bütün insanlık ailesi bu ortaçağ kalıntısı cezayı yasalarından silip atacak.
Ve bugün biz 250 yıl önceki bir ortaçağ infazını nasıl dehşet içinde okuyorsak, 250 yıl sonra torunlarımızın torunları da günümüzün "tele - infaz"larını aynı hayret ve dehşetle izleyecekler.