Can Dündar

Can Dündar

candundarada@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Nazım'la Vera nikahlarına taksiyle gitmişler.
Yanlarında şahitleri Tosiya da varmış. Nikah dairesine gelince Vera ve Tosiya inmiş taksiden; Nazım parayı öderken, taksi şoförü sormuş:
"- Hayrola Nazım yoldaş?.. Evleniyor musunuz?"
"- Evet yoldaş, evleniyorum"
demiş şair...
"- Yahu" diye gülmüş taksici; "Bunca yıl hapiste yatmış adamsınız. Bıkmadınız mı esaretten?"
"- Alıştım kardeş"
demiş Nazım, "Alıştım artık, ne gelir elden..."

* * *

Nazım,
gönüllüsüydü bu esaretin...
En güzel şiirlerini, başı sevda bulutlarındayken yazıyordu.
Her seferinde çocuksu bir heyecanla aşk denilen sihirli iksirin peşine düşüyor, bulunca delirmişçesine içiyor, başı dönerken mısralar diziyor, iksirin tesiri geçince ayılıyor ve "esaret"i hızla "ihanet"e dönüşüyordu.
Kaleminin mürekkebiydi aşk; onu öptüğü kadınlardan damıtıp kağıda akıtıyor, kalemi yazmaz olunca da mürekkebin azaldığını hissedip yeniliyordu.
Hayatına giren her yeni kadını "ilk ve en büyük aşkı" olduğuna inandırıyor; hatta buna kendisi de inanıyordu. Sonra deli gibi kıskanırken, kendi deyimiyle "yüzsüz ve alçakça" aldatıyordu kadınlarını...
O yüzden şiiri "rengarenk"ti:
"Kızıl saçlı bacım" dediği eşi Piraye'ye cezaevinden "Anladın ya gülüm, ben sana aşık olmakla meşgulüm" diye seslendiği sene, bir başka şiirinde "Ben bir ceylana vuruldum/ ceylanların kara olur gözleri/ benimki yeşil ela" dizelerini yazıvermişti. Oysa Piraye ela gözlü değildi.
Cezaevinden çıkınca doğru "yeşil ela gözlü"süne koştu. Ama Münevver, Piraye'nin neler hissettiğini yıllar sonra bizzat yaşayarak öğrenecekti:
Çünkü bu kez de kendisi varken "Saman sarısı saçlar ve mavi kirpikler" girmişti şiirine...

* * *

O "saman sarısı saçlar"la geçen haziranda Moskova'da tanıştım.
Mavi kirpiklerinin ardında Nazım'ı aradım.
Vera, Nazım'ın odasını gezdirirken, çalışma masasının üzerinde duran iki ciltlik bir kitabın kapağını açtı ve şu satırları okuttu:
"Vera'cığıma... şehrime ulaşamadan bitirirken yolumu, bir gül bahçesinde dinlendim, senin sayende..."
Hemen şiirin devamı çınladı belleğimde:
"...senin sayende, içeri sokmuyorum/ en yumuşak urbalarını giyip/ büyük rahatlığa çağıran türküleriyle kapımı çalan/ ölümü".
Oysa kimilerine göre Nazım'dan 30 yaş küçük olan Vera, şairin ölümünü geciktirmemiş, bilakis hızlandırmıştı.
Vera'dan önceki sevgilisi doktor Galina büyük samimiyetle "Nazım beni terk etmese 20 yıl daha uzun yaşardı" diyor ve ekliyordu:
"...ama şiir yazamazdı..."

* * *

Bazıları uzun ve konforlu bir hayat yerine aşkın yelelerine yapışıp şiire koşar.
Öyleleri şair olur zaten...
Uzun yaşayanlara da kıskanarak onları okuyup "Ne aşklar yaşanmış mazide" diye iç çekmek kalır.
Önceki gün ölen kadın, sevdalı kulaklara fısıldadığımız nice aşk şiirinin ilham perisiydi.
Belki yüreğini kanattı Nazım'ın, ama o kanla yazılabildi bunca mısra...
Galina'nın dediği gibi, "sırf bu yüzden minnettar olmalıyız ona..."