Milliyet'in 1. sayfasında, başında yeşil bantlı kukuletayla şehit tabutu taşıyan bir "fedai"nin belinde patlayıcılarla çekilmiş fotoğrafı vardı dün...
Resimaltında ise Haşhaşi lideri Hasan Sabbah'ın fedailerine atıf yapılıyordu.
Prof. Dr. Bernard Lewis, "Haşhaşiler"i "ilk teröristler" olarak tanımlar. (The Assassins, Weidenfeld - Nicolson, Londra, 2001. S. 129) 800 yıl önce yaşamış bu topluluk, Alamut kalesinde kurulu suikast okulundan haşhaş çekerek yetişen fedaileriyle bütün bölgeye korku salmıştı.
Bir ismaili şairin sözleri hem onların yetiştiği iklime, hem bugün yaşadıklarımıza dair ipucu veriyor:
"Kardeşler! Hayırlısıyla zafer saati geldiğinde, tek başına bir yaya savaşçı, 100 bin süvarisi olan bir kralı terör yoluyla dize getirebilecektir".
* * *
"İlk teröristler"den bugüne neredeyse bir milenyum geçtiği halde yaya savaşçıların 100 bin süvarili kralları dize getirmeye yönelik "fedailik geleneği" değişmeden sürüyor.
Pergelin ayağını Tahran'ın kuzeydoğusundaki Alamut kalesine dayayıp genişçe bir çember çizerseniz fedailik kültürünün sınırlarını da çizmiş olursunuz.
Bu topraklar aynı zamanda, kutsal bir davaya adanarak ulaşılacak şehadet mertebesinin cennetin anahtarı olduğuna inananların anavatanıdır.
Kutsal dava, "devrimci halkın kurtuluş" savaşı da olabilir, "kafirlere karşı cihad" direnişi de...
Fedailerin başındaki bandın rengi değişse de "feda" zihniyeti değişmez:
Ortak payda, şehadetin hem kendinden sonrakilerin yolunu, hem de ölümsüzlüğün kapısını açılacağı inancıdır.
* * *
Taksim'de polis ekibinin yanına koşup üzerindeki patlayıcının pimini çeken 25 yaşındaki canlı bomba,
92 yolculu bir uçağı 40 bin kişinin çalıştığı iş merkezine saplayan gözü dönmüş pilot,
kendilerini her gün biraz daha eriterek dirhem dirhem ecelin kucağına atılan ölüm oruççuları,
...aynı
"adanmışlık" hamuruyla yoğrulmuş
"fedailer"...
Varolmanın yegane yolunu, - başkalarıyla birlikte - kendini yok etmekte bulanlar...
* * *
Çocuklarını
"Kurban olayım" diye seven bir toplumuz biz....
Her sabah
"Varlığını Türk varlığına armağan ederek" yetişir nesillerimiz...
Kurban olmaya, feda etmeye, adanmaya yabancı değiliz.
1 milyon kişinin açlıktan ölme tehlikesiyle karşı karşıya olduğu, 20 yıldır savaşan ve ortaçağ zulmüyle yönetilen bir ülke toprağından gözü kara fedailer yetişiyorsa,
kaybedecek hiçbir şeyi olmayanlar, cennet vaadi uğruna kendilerini kaybediyorsa,
sürdüğü arabayı, bindiği uçağı veya kendi vücudunu bir silaha dönüştürüyorsa bunun nedenini çözebiliriz.
Neden, sadece şiddet üreten bir yoksulluk ve cehalet iklimidir.
Düne kadar sadece kendi insanını yiyip bitiren bu iklim şimdi yerkürenin her yerinde hissediliyor.
Niye?
Globalizm, gezegenimizi bir insan vücuduna çevirdi de ondan...
Sancıyan bir organ, bütün bünyeyi hasta ediyor.
Dünyanın üçte ikisi açlık ve cehaletten kıvranırken refah içinde yaşamak kolay değil artık...
Onun ürettiği zulmü, tankla, topla yok etmek de mümkün değil.
Yoksulluğu ve cehaleti yenemezsek, üzerine 100 bin atlı da sürsek, 1000 uçak da göndersek korkarım 1000 yıllık bu
"feda kültürü" her gün yeni fedailer yetiştirir.
"Bin Ladin gider bin Ladin gelir".