Bir iktidarın ömrü, çevresindeki güvenliğin yoğunluğuyla ters orantılıdır:
İkincisi arttıkça, ilki kısalır.
* * *
Başbakanlık binası, Bakanlıklar'da Ankara'nın eski, yeşillik bir sokağındadır. Gazeteciler yıllardır Başbakanlık'taki gelişmeleri o binanın merdivenlerinden izler.
Her iktidar, basınla balayını o merdivenlerde yaşar.
İnönü suikastının tanığı da o merdivenlerdir, Demirel'in şapkasını alıp gidişinin de...
Gazeteci Ecevit iktidara gelince Başbakanlık muhabirleri gerçek bir balayı yaşadılar. Başbakanlık önünden yansıyan ilk görüntülerde Ecevit, muhabir ve kameramanlardan oluşan bir basın ordusu tarafından çepeçevre kuşatılıyor, hepsine kibarca cevap yetiştirmeye çalışıyordu.
Ancak işler ters gitmeye başlayınca herkesin ağzına gelen soruyu sormaması ve Başbakan'ın zorlanmaması için "yazılı soru" yöntemine geçildi. Artık kapı önünde beklenmiyor, sorular önceden basın merkezine iletiliyor, Ecevit istediği soruların yanıtlarını, kürsüde önündeki kağıttan okuyordu.
Giderek, devlet erkanı ile medya ordusu, 2 - 3 metrelik bir kordonla birbirinden ayrıldı. Kürsü, binadan uzaklaştırıldı.
"Sıcak temas" koptu.
* * *
Ankara büromuzun yetenekli şefi Serpil Çevikcan "Son 6 - 7 aydır Ecevit'in Meclis'e bile anormal bir koruma çemberinde geldiğini" söylüyor.
Başbakan'ın kendisiyle birlikte sokağı da korumaya alındı.
Eskiden arabaların, yayaların gelip geçtiği, halkla iç içe yaşayan o canlı sokak dışa kapatıldı.
Önce köşe başına bir bariyer kondu. İki tarafa polis kulübeleri dikildi. Giriş çıkış kurala bağlandı. Nihayet çevreye tel örgüler kuruldu.
Zavallı sokak, tecrit kampına döndü.
* * *
Ama genel kuraldır: "Koruma" arttıkça, koruma güçleşir.
İşte "yazarkasa" bütün bu güvenlik barikatını yarıp sızdı içeri...
Şaşırtıcı mı? Hiç değil...
"Asıl açıklanması gereken neden aç insanların çaldığı ya da sömürülen adamın grev yaptığı değil, neden aç insanların çoğunun çalmadığı ve sömürülenlerin çoğunun greve gitmediğidir" der Wilhelm Reich...
Yazarkasa eylemini görünce ben de, "Asıl şaşırtıcı olan, birinin böyle bir şey yapması değil, diğerlerinin hala yapmamış olması" diye düşündüm.
Uzun zamandır ilk kez, geçimini emeğiyle kazanan insanlar, sebebi olmadıkları bir krizin mağduru olmaya isyan edip kendiliğinden - ve örgüt temsilcilerinin engelini kırarak - yürüyüşe geçiyorlar.
Hükümet ise kapalı kapılar ardında Kemal Derviş'e çelme takıp kızgın aslanlara onu atarak kendini kurtarabileceğini sanıyor.
Yanılıyor.
Çünkü kriz atlatılırsa başarı Derviş'in hanesine yazılacak.
Atlatılamaz da Derviş, 1982'de Özal'ın yaptığı gibi "Bunlarla olmuyor" deyip istifa ederse belki de kuracağı parti iktidar olacak.
* * *
Başbakanlık merdivenleri yine birilerini indirip, birilerini tırmandırıyor bugünlerde...
Başkent'te Demet'in şarkısındaki gibi "fal bakma" zamanı:
"Ah şu papatya falları / çaresiz yüreğim buna mı kaldı:
Gidiyor... gitmiyor!.."