Diyelim yurtdışındasınız. Siyasetten de hiç anlamazsınız.
Elinize yeni kabinenin listesi geçiyor.
Görevi devreden bakanlar kurulunun listesiyle kıyaslıyorsunuz.
Giden ve gelen bakanların sadece isimlerine bakarak Türkiye’de kimlerin iktidardan devrilip kimlerin iktidar olduğunu sezmeniz mümkün.
Deneyelim mi?
***
Giden kabinenin ilk üç ismine bakın:
Bülent: Yüksek, yüce...
Mesut : Mutlu.
Devlet: Zenginlik, talih, mutluluk. (Devlet).
Şimdi de yerlerine gelen isimlere bakalım:
Recep: Arabi ayların yedincisi. Tayyip: Helal.
Abdullah: Allah’ın kulu...
Abdüllatif: Yüce Allah’ın kulu.
Mehmet (aslı Muhammed) Ali: Allah’ın adlarından... Hz. Ali’nin adı...
Ertuğrul: Osmanlı’nın kurucusunun babasının adı...
Kabinenin diğer isimlerine bakınca da farkı fark ediyorsunuz:
Abdülkadir... Beşir... Yaşar... Kürşat... İmdat... Vecdi... Hilmi... Binali...
***
Eski ve yeni "Başkadınlar"a bakalım:
Rahşan: Parlak, parıldayan.
Hayrünnisa: Kadınların hayırlısı...
"Başanneler":
Ecevit’in annesinin adı Nazlı’ydı; "nazlanan, cilveli, şuh" anlamında...
Gül’ün annesi, "iyilik, yardımseverlik" manası taşıyan adını İslam tarihinin bilgesi Rabia Adeviye’den almış.
"Başbabalar":
M. Fahri (Ecevit): Gönüllü, övünmeye değer.
A. Hamdi (Gül): Allah’la ilgili.
***
İsmimiz bizi ele verir.
O, doğduğumuz asrın, durduğumuz yerin, geldiğimiz kökenin nişanesi, örnek aldıklarımızın ifadesidir.
Birine adımızı söylediğimizde nasıl bir mazi devraldığımızı, nasıl bir istikbal tasarladığımızı da itiraf etmiş oluruz çoğu zaman...
Yukarıdaki isimlerin anlamlarını aldığım "Türk İsimleri Sözlüğü"nün yazarı Kemal Zeki Gencosman "Eski Türkler, ismin insan için bir yazgı olduğuna inanırdı" diyor, "Çocuğun adıyla, alınyazısı arasında paralellik olduğu varsayılırdı".
Bu tespitten yola çıkarak ve sadece bakan isimlerine bakarak, son seçimle Türkiye’nin yazgısının değiştiği söylenebilir.
Ülkeyi yönetenlerin adları, modernden geleneksele döndü.
Yeni kabine, büyük şehrin değil, Anadolu’nun ismini taşıyor.
Bu değişimde, kentli isim sahiplerinin Bülent’lerin, Deniz’lerin, Tansu’ların, Mesut’ların başarısızlığının etkisi yok mu?
Biraz da, yeni bir toplum tahayyülünün yenilgisidir bu...
***
Öte yandan bir başka ilginç gelişmeyi de burada hatırlatmak isterim:
Geçen yıl yayımlanan kimi araştırmalar "Anadolu’da çocuklara bir önceki kuşağa göre farklı adlar konduğunu" göstermişti.
Mesela Karadeniz’de "Temel" ve "Fadime" tarihe karışmıştı.
Diyarbakır Nüfus Müdürlüğü, son yıllarda isim değiştiren gençlerin çoğaldığını duyurmuştu.
"Abdo"lar, "Hamo"lar, "Barış"a, "Yasemin"e dönüyordu.
Nedeni basit:
Anadolu değişmek istiyor.
Anadolu, adıyla birlikte alınyazısını da değiştirmeyi ümit ediyor.
Ancak "yeni isimler"in adı kötüye çıktıkça, "zenginlik" "yücelik" "mutluluk" vaatleri suya düştükçe, "Mertölerden, "Berkölerden aradığını bulamayınca, tekrar "eski"ye, "tanıdık olana" "Kübra"lara, "Münirölere sığınıyor.
Adını doğru koyalım:
Bu, korkulduğu gibi "fecaat" değil, olsa olsa "ricatötır.