İnancıyla alay edildiğinde ayağa kalkan Alevi kardeşim! İsyanında yüzde yüz haklısın...
Asırlardır ibadet ederken gördüğün baskının, günümüzde ahlaksız imalarla tacize dönüşmesi, dille bulaşan bir nefreti körüklemesi hazmedilir şey değil...
Hem de bir değil, iki değil...
Bu iftira bitecekse, tepkimizin yaratacağı hassasiyetle bitecek.
* * *
TV dizilerinde PKK’ya küfretme bahanesiyle kendisinin aşağılandığına inanan Kürt kardeşim!
Eğer dizi bittiğinde oturduğun kahvede tedirgin oluyorsan, “Şimdi bunlar kalkıp beni boğazlayacak” diye düşünüyorsan, “Hem de bir değil, iki değil... Dört kanalda dört dizi” diyorsan, sen de elbet şikâyetçi olup, arayacaksın hakkını...
* * *
Kılıçdaroğlu için facebook’ta kurulan ırkçı gruplara tepki gösteren CHP’li kardeşim!
Baktım o gruplara... Ve hak verdim sana...
Kimsenin kimseye böyle uluorta hakaret etmeye, çamur atmaya hakkı yok.
Hem o gruplara tepki göstermekte, hem aldırmayanların peşine düşmekte haklısın sen de...
* * *
YÖK’ün üniversitede sivil polis talebine karşı çıkan öğrenci kardeşim!
Yerden göğe haklısın.
Zaten her köşesi güvenlik kameralarıyla gözlenen okullarda, en ufak itirazında tepene binen görevlilerce kuşatılmış haldesin.
İfade özgürlüğünün kâbesi olması gereken yerde, şimdi bir de aranıza karışacak sivil muhbirlere dikkat kesilmek, söylediğinden, yazdığından sakınır hale gelmek korkutucu...
Ben de öğrenci olsam, istemezdim okulumun karakola dönüşmesini...
* * *
Nefret söylemiyle tepkilere yol açmış bir yönetmenin Antalya Film Festivali jürisine gelmesine karşı çıkan Boşnak kadınlar, sinemacı dostlar...
Siz de haklısınız.
Filmlerine olan bütün hayranlığımıza rağmen tecavüze uğrayan Boşnak kadınların “meseleyi lüzumundan fazla abarttıklarını” söyleyebilen, ülkesindeki katliama göz yumabilen bir yönetmen, Antalya’ya davet edilecekse en azından sözlerinden pişmanlık duyduğunu belirtmesi beklenmeliydi.
* * *
Bütün bu tepkilere hak vermekle beraber, hepsinin peşine bir “amaaa” koyup iki hassas noktayı vurgulamak isterim:
İlki, tepkimizi ortaya koyarken tepki duyduğumuz şeyi, yani nefret söylemini, yasakçı zihniyeti, dışlayıcı ve saldırgan bir dili, etnik ya da mezhep temelli bir kini yeniden üretmemektir.
Amaç, “Ben senden daha çok nefret ediyorum” demek değil, nefrete son vermektir.
O yüzden kırıp dökmemek, af dileyenin özrünü kabul etmek, tekrarlanmaması için akılcı yollar önermek, haklı tepkiyi toplumsal bir kindarlığa dönüştürmemek önemlidir.
* * *
İkinci nokta da şu:
Tepki veren, kendisi için talep ettiği hassasiyeti başkalarına da göstermeli ve başkaları hedef olduğunda da aynı hassasiyetle tavır koymalıdır.
Boşnak kadınlar aşağılanıyorsa Aleviler onlara da destek olmalı, CHP liderine hakaret edildiyse AKP’liler de karşı çıkmalı, sinemacılar nefret yayan dizilere de tepki göstermelidir.
Başkasının derdini kendi derdimiz bilmezsek, bizim sorunumuz sandığımız şeyin, aslında topyekün bir haysiyet kavgası olduğunu görmezsek, bilin ki yalnızız ilelebet...
Ve böyle sürer gider bu illet...