Ne zaman bir Hollandalı birilerine insan haklarını hatırlatsa, elimde değil, Srebrenica geliyor aklıma...
Birleşmiş Milletler’in Bosna’daki mülteci kampını da Hollandalılar yönetiyordu.
Sırplar kampı kuşatıp askeri karargaha “Boşnak mültecileri bize teslim edin” diye ültimatom verdiklerinde ikiletmeden razı olmuş ve 8 bin Boşnağın katledildiği katliamı hazırlamışlardı.
Gerçi bu skandal Hollanda’da hükümet devirdi; ama o katliamda yakınlarını kaybetmiş olanların gözünde Hollanda ve genelde Avrupa, hep “çifte standardın anavatanı” olarak kaldı.
* * *
Ben insan hakları konusunda hiçbir müdahaleden rahatsızlık duymam; “Size ne, burası Türkiye!” diyenlerden değilim. İnsan söz konusu olunca, sınır tanımadan herkesin herkese müdahale hakkı, hatta sorumluluğu olduğunu düşünüyorum.
Yine de Avrupa’nın müdahalelerindeki çifte standart dozunun, bizleri bile isyan ettirecek boyuta ulaştığını ve bu yüzden sözlerinin inandırıcılığını, yapıcı etkisini kaybettiğini hissediyorum.
AB-Türkiye Karma Parlamento Komisyonu’nun “Hollandalı” Eşbaşkanı Joost Lagendijk, AKP’ye kapatma davasının Türkiye’nin Avrupa Birliği müzakere sürecini kesintiye uğratabileceğini söylüyor.
Haklı.
Bu ayıp, sadece müzakere sürecini değil, demokrasi sürecini bile kesintiye uğratabilir.
Peki DTP’nin kapatılma davası da demokrasi açısından aynı ağırlık ve önemde değil midir?
Öyleyse onun kapatılması neden müzakere sürecini etkilememektedir?
Neden Avrupa, AKP için ayağa kalkarken, DTP konusu açılınca Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Başkanı “Onlar da kurallara saygılı olsaydı” açıklaması yapmıştır?
Partiler, oy oranlarına göre mi Avrupa’nın ilgisine mazhar olabilmektedirler?
Peki parti kapatma gibi yanlış bir karara, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi neden daha önce onay vermiştir?
RP için doğru olan, AKP için neden yanlıştır?
* * *
Avrupa, Türkiye’nin önde gelen yazarlarına yapılan baskılara tepki verdiğinde sevinç duydum. Yalnız olmadığımızı hissettik.
Ama 83 yaşındaki İlhan Selçuk’un sabaha karşı evinden apar topar götürülmesine sessiz kalmasından da ürperdik.
Yazarlar fikir yapılarına göre mi Avrupa’nın koruma şemsiyesinden yararlanabilmektedirler?
Yoksa AB’ye karşı tavırlarına göre mi?
* * *
Ermenistan’ın eski Devlet Başkanı Levon Ter-Petrosyan 5 Mart’ta Washington Post’ta yayımlanan makalesinde “Batı’nın Ermenistan sessizliği”ni “ikiyüzlülük” olarak niteledi.
Ermenistan’daki devlet başkanlığı seçimlerinde muhalifler taciz edilmiş, seçmenin gözü korkutulmuş, oylar sistematik şekilde yanlış sayılmış, kampanyada devlet televizyonu tam bir propaganda aygıtı gibi çalışmıştı.
Petrosyan şöyle diyordu:
“Biz muhalifler bunlara öfkelendik, ama hiç şaşırmadık. Bizi şaşırtan ve dehşete düşüren, Batı’nın kulakları sağır eden sessizliğiydi.”
Avrupa, inandırıcılığını korumak istiyorsa çifte standarttan uzak durmak zorunda...
Yoksa buralarda zaten azalan itibarını hepten kaybedecek.