Can Dündar

Can Dündar

candundarada@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


İlkin şunu belirteyim:
Bilinç endüstrisi alanındaki her tür tekelleşme ihtimali beni ürkütüyor. O yüzden "kültürel hegemonya" konusunda temkinli olmak gerektiğini söyleyen her uyarıyı dikkate alıyorum.
Ama bu, ayrı tartışma konusu; Türkiye Komünist Partisi'nin "son eylemi" ise apayrı:
Kendini Nazım'ın "gerçek varisi" ilan eden TKP, şairin eserlerinin yayın hakkının, oğlu Memet tarafından "yağmacı düzenin sembol isimlerinden biri"ne, Yapı Kredi Yayınları'na verilmesini "geçersiz" ilan etmiş ve bir "korsan baskı" yapmış.

* * *

Daha önce yayımladığı iki seçkide, (biri Leydi Di, diğeri 11 Eylül'le ilgili) iki yazımı bana haber dahi vermeye gerek duymaksızın basan Yapı Kredi Yayınları'nı eleştirmeme rağmen TKP'nin girişiminin de "yasadışı bir protesto gösterisi" olmanın ötesinde anlam taşımadığına inanıyorum.
"Nazım'ın telifi olmaz" demenin bir işçinin ücretini gasp etmekten farkı yok.
Kaldı ki, Nazım, da 12 yıl boyunca "komünizmin başkenti"nde, yayımlanan şiirlerinin, sahnelenen oyunlarının telif geliri ile yaşamıştır.
Dahası, yaptığımız söyleşilerden öğreniyoruz ki, "şair bu telifi yıllarca TKP'yle paylaşmıştır".
Hangi TKP ile?
Kendisini "hain" ilan eden TKP'yle

* * *

Hep Nazım'ı "vatan haini" ilan eden resmi güçlerden söz ediyoruz. Madalyonun bir de karanlık arka yüzü var.
Şu satırlar kime ait dersiniz:
"Kemalist burjuvaziye satılmış, polisin uşağı, Türkiye amelesinin ve emekçi halkının düşmanı Nazım Hikmet..."
1930'ların TKP belgelerinde yer alan bu hakaretlerin nedeni, Nazım'ın 1929'da Moskova kontrolündeki TKP'ye alternatif bir komünist örgütlenmede yer almış olmasıydı.
Bu yüzden kara listeye alınmış, "dönek"likle, "hafiye"likle, "Troçkistlik"le suçlanmış ve TKP'den kovulmuştu.
Karar Komüntern tarafından da onaylanmış, bu yüzden Moskova'da 10 yıl boyunca Nazım'a Sovyet yurttaşlığı verilmemişti.
Şair "Otobiyografi"sinde bu olayı şu mısralarla anar:
"Partimden koparmaya çalıştılar beni, sökmedi / Yıkılan putların altında da ezilmedim".
Şaire Türk basınından önce "hain" damgasını vuranlar ve yıllarca acı çektirenler, şimdi onun "mirasçı"sı oldukları iddiasıyla çıkıyorlar ortaya...

* * *

Buna rağmen Nazım komünizme öyle yürekten inanmıştır ki, partisine küsmemiş, 1955'te yazdığı bir şiirinde oğlu Memet'iTKP'ye emanet etmiştir.
TKP'ye emanet ettiği oğlu da, yarım asır sonra babasının şiirlerini Yapı Kredi'ye emanet etti.
Şimdi Nazım'ın varisleri, mahkemede hesaplaşacaklar.
Bir zamanlar şairi "hain" ilan etmekte yarışan TKP ile "sermaye"nin, bugün ona sahip çıkma kavgası herhalde pek ilginç olacak.
İki varis arasındaki kavga, kısmen Nazım'ın 1959'da Dr. Galina ile yaşarken yazıldığı vasiyetinden kaynaklanıyor.
Nazım Hikmet belgeselinin çekimleri sırasında vasiyetin öyküsünü Dr. Galina'dan dinlemiş, ancak belgeselde yer verememiştim.
Bu vesileyle, - tarihe bir not düşmek açısından - yarın, o vasiyetin nasıl yazılıp, şairin ailesine hangi koşullarda teslim edildiğini yazacağım.