Can Dündar

Can Dündar

candundarada@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Televizyonu açmaya korktuğumuz, gazete okurken kahrolduğumuz günlerdeyiz.
Her an bir kara haber beklentisi içinde, sürekli tetikteyiz.
Haberlerde patlayan bombalar, ölen, öldürülen çocuklar...
Uzayıp giden davalar, kanlı teşkilatlar, canavarlaşmış insanlar...
Uzlaşmak bilmeyen, yüzleri gülmeyen, ipi karşılıklı çekiştirdikçe bizi geren, boğan politikacılar...
Yanan ormanlar, yıkılan binalar...
Kuruldu kurulalı “çok kritik bir eşikten geçmekte olan” bir vatan...
* * *
Öfke nöbetlerindeyiz.
Kimle konuşsak derin bir karamsarlık çukurunun dibinden lanet yağdırıyor; kâh kapatılmayı hak eden partiye, kâh hırçın muhalefet liderine, kâh ülkeyi ele geçirmek üzere olan çeteye, kâh çoluk çocuğu ölüme gönderen teröriste...
Bunların nasıl insanlar olduğuna akıl sır erdirememekteyiz.
Her kara haberde istikbalden, insanlıktan biraz daha ümit kesmekteyiz.
Ve bir gün çıkıp gelecek, şeytanları kovup bizi dertlerden azat edecek bir Mesih, bir lider, bir umut ışığı beklemekteyiz.
Ne çaresizlik!
* * *
“Alçaklar”, “Gericiler”, “Çeteciler” diye haykırmak içimizi rahatlatıyorsa haykıralım, ama ruhumuzu karartan düşmanlarımızın eşkalini çizebilmek için önce aynaya bakalım:
Çünkü “onlar”, “uzaylı” değiller; “biz”e dahiller...
O caniler, o partiler, o çeteler, o bombalar, yangınlar, kuraklıklar, “medeniyet projemizin” görmek, ödemek istemediğimiz bedeli...
Uygarlık vitrinimizin metruk arka bahçesi...
“Bizim karanlık yanımız.”
* * *
Bu tabiri kullanan Mehmet Ali Kılıçbay, “İnsanın karanlık yanı, hastalıklı bir kesim değil, insanın ta kendisidir; onun ayrılmaz unsurlarından birisidir” diyor (“Uygarlığın Ödülü Olarak Kaygı”, Doğu Batı dergisi, 6. sayı, 1999).
Bunun kabullenilmeyişini ise “uygarlık tanımı”na bağlıyor:
Mümkün yollardan sadece birinin “uygarlık” sayılması, diğerlerinin “tarih içinde çizilen insan projesine aykırı” olarak algılanması, “insanın karanlık yanı”nın reddidir.
Bunu ne kadar reddetseniz, görmezden gelseniz de her fırsatta kendini hatırlatacaktır.
Ve bunu kabullenmeyen insan, sürekli kaygı içinde yaşayacak, “uygarlık da, bir şeytan kovma ayini halinde, toplumsal bir paranoya biçiminde yozlaşacak”tır.
* * *
Nasıl ki güzelliğin tek bir formu olduğunu tescilleyip sadece o kriterlere uyanları güzel ilan etmek, uymayan büyük çoğunlukta derin bir “çirkinlik kompleksine” yol açıyorsa, nasıl ki evliliğin kutsanması “evde kalmışları” bunalıma itiyorsa, “medeniyet”in sadece bizim tanımladığımız şekilde yaşanabileceği saptaması da öyle yaşamayanlarda derin bir dışlanmışlık duygusu yaşatıyor.
Toplumsal yaşamın tahterevallisi, “akıl” çok kutsandığında deliliği, “ilericilik” fazla vurgulandığında geriliği yükseltiyor. Değişik fikirlere itibar etmeyen, farklılığa şans vermeyen, toplumun taleplerini, ruh halini göz ardı eden tektip bir hayat algısı, her felakette karanlık yanına hayretle bakıp “Nasıl bu kadar vicdansız olurlar?”, “Bunlara nasıl oy verirler?” veya “Nasıl darbeyi desteklerler?” diye şaşıp duruyor.
Çare, insanın karanlık yanının aydınlatılmasındadır.