Can Dündar

Can Dündar

candundarada@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Halen Yaser Arafat'ın abluka altında tutulduğu Ramallah'a geçen yıl gitmiştim.
Şimdi cadde aralarında fütursuzca gezen İsrail tanklarını gördükçe orada tanıştığım insanları hatırlıyorum.
Bunlardan biri, Dilek'le birlikte evine konuk olduğumuz Filistinli desinatör Nataşa'ydı.
Adını, Tolstoy'un "bir halkın istilacılara karşı direnişi"ni anlatan ünlü romanı Savaş ve Barış'ın kahramanından alan Nataşa, en çok 18 yaşındaki oğlu için endişelendiğini anlatmıştı:
"Okulu Kudüs'te, evimiz Ramallah'ta... Aradaki 20 kilometreyi gidip gelmek zulüm. Her giriş çıkışta İsrail polisi durduruyor. Artık evde tutamıyorum. Eskiden gitar isterdi benden, şimdi Kaleşnikof istiyor."

* * *
Bir başka portre:
Kudüs'teki muhteşem evinde yalnız yaşayan Hasankeyfli bir emekli hakim...
Nihad Jarallah'ın annesi Türk... Babası Osmanlı döneminde İstanbul Hukuk'ta okumuş.
Aile, Filistin toprağında Osmanlı'yı da görmüş, İngiliz'i de, Ürdünlü'yü de, İsrailli'yi de...
Anlatırken gözleri doluyor 80'lik Nihad Bey'in:
"Her gelen, bir öncekinden daha kötüydü. Ama yine de terk etmedim Kudüs'ü... Çünkü seviyorum ülkemi..."
"Bütün bu işgaller boyunca siz ne yaptınız"
diye soruyorum.
Acı acı gülüyor:
"Konuştuk. Sadece konuştuk. Biliyorsunuz 'Arap' demek 'ağzı laf yapan adam' demektir. Onlar yerleşti, biz konuştuk. Ve sonunda ülkemizi kaybettik. Bugün kendi ülkeme, İsrail'in verdiği kimlik kartıyla girebiliyorum".
İsrail'den pasaport almak ağırına gittiği için Finlandiya'daki kızının çağrısına da uymamış Jarallah... Küsmüş, televizyon izlemez, gazete okumaz olmuş.
"Ama biliyorum, durum aynı" diyor, "İsrail yayılıyor, Araplar hala konuşuyor. Umudum yok. Artık tek isteğim, kendi toprağımda ölebilmek".

* * *

Dün, İsrail Başbakanı Ariel Şaron'un "düşman Arafat'ın izole edileceğini" açıklamasından sonra Ramallah'a giren İsrail tankları Arafat'ın karargahını çevirdi ve Filistin sorunu yeni bir aşamaya geldi.
Şaron, 11 Eylül'ün yarattığı yeni uluslararası iklimi fırsat bilerek, "konuşkan Araplar"ın "Beyrut zirvesi"nden çıkan barış planını askeri operasyonla yanıtlıyor.
Dünya kamuoyuna bu eyleminin "teröre karşı ulusal savunma refleksi" olduğunu anlatmaya çalışıyor.
Ancak dünyanın anlaması gereken bir başka gerçek var:
İşgal, en büyük terördür.
Ve teröre karşı savunma refleksi olan halkların, işgale, devlet terörüne karşı da meşru direnme hakkı vardır.
Defalarca işgallerle yıkılıp, savaşlarla yanmış ama hep direnmiş ve ayakta kalmış Kudüs, bunun en canlı şahididir.
İsrail'i destekleyen ABD, arada kıvranıp duran Türkiye, konuşmaktan başka bir şey yapamayan Arap dünyası ve ölüm tehdidi altında yaşayan ve kanın durmasını isteyen İsrail halkı unutmamalı ki;
Arafat, Ramallah'ta kendi deyimiyle şehit olsa da, Şaron Kudüs'ü yıkıp yeniden yapsa da,
kendi toprağında esir düşmüş 3 milyon Filistinli, "yakın tarihin bu en ağır ve en uzun işgali"nden kurtulana kadar...
Nataşa'nın oğlu okuluna ve gitarına,
Nihad Bey'in kızı babasına ve vatanına kavuşana kadar...
bu savaş bitmez!