Bugünlerde “yılın itirafçısı” yarışması açılsa 3 isim yarışır:
Hanefi Avcı, Sabri Yirmibeşoğlu, Ali Ağaoğlu...
Hepsinin itirafı birbirinden dehşet vericiydi.
Yirmibeşoğlu’nun Habertürk’e “Halkın mukavemetini artırmak için düşman yapmış gibi bazı değerlere sabotaj yapılır. Mesela cami yakılır. Biz Kıbrıs’ta bunu yaptık” demesi, sonradan ne kadar toparlamaya çalışsa da unutulmayacak bir itiraftı. İhtimal, uzun yıllar referans olacaktır.
* * *
Ali Ağaoğlu’nun Referans’ta söyledikleri ise yılın değil, yüzyılın itiraflarından biriydi.
“İstanbul’da binaların yüzde 70’i güvenli değil” diyordu Ağaoğlu...
“Nereden biliyorsunuz?”
“Çoğunun inşaat malzemesini ben sattım da ondan... Kumları Marmara’dan çektik, demirleri hurdacıdan aldık. O devir öyleydi. Binalar iman kuvvetiyle ayakta duruyor. Deprem olursa ölen şanslı sayılır.”
* * *
Hanefi Avcı’nın “Fethullahçılar devleti sardı” itirafı da, çürümüş devlet binasının, iman kuvvetiyle ayakta durduğunu kanıtladı:
“Her kuruluşun başında bir imam var. Emniyetin tüm arşivi cemaate taşındı. Hedef seçilen kişiyi usulsüz dinleyip kayıtları şantaj için kullanıyorlar. Devleti ele geçirmeye çalışıyorlar.”
“Nereden biliyorsunuz?”
“Bunları ben de yaptım da ondan...”
* * *
Şimdi Avcı’nın “çıplak” diye haykırdığı “kral”lar, onu kendi yöntemleriyle vuruyor.
Telefonlarını dinliyor, kanıt diye karşısına koyuyorlar.
Daha da ötesi, özel ilişkilerini şantaj için kullanıyorlar.
Dün eski CHP Milletvekili Sabri Ergül hatırlattı:
Avcı, 1998’de Susurluk’u deşifre ettiği zaman tutuklandığında Ergül cezaevine ziyaretine gitmiş. Avcı o zaman da neredeyse bugünküyle aynı şeyleri söylemiş:
“Tutuklayarak beni susturmak istiyorlar, ama susmayacağım. Beni yıldıramazlar” demiş.
O zaman da hakkında “gizliliği ihlal”den dava açılmış.
Ergül’e yaptığı açıklamadan sonra hemen tahliye edilmiş, sonra da terfi ettirilmişti.
* * *
Devlet içindeki derin güçler çatışmasa, itirafçılar “gizliliği ihlal” etmese, emekliler sırlarını ağızlarından kaçırmasa, hayatımızı tehdit eden tehlikelerden haberdar olmayacağız.
Devletin çivisinin çıktığı da belgelenemeyecek.
Eğer telefon dinleyip işkence yaparak istihbarat yapan adamla, telefonları dinlenip, eziyet edilerek hesaplaşılıyorsa...
Yani herkes kendi yöntemiyle cezalandırılacaksa...
Çürük ev yapan, kendi yaptığı evlerden birinde oturmaya mahkûm edilmelidir.
Sabotajcı, provokasyona müsait bir bölgede cami memuriyetine verilmelidir.
Virüslü etleri piyasaya sürenlere günde üç öğün virüslü hamburger yedirilmelidir.
“Herkese kendi cehennemini yaşatmak”, belki cehennem ateşini bir nebze azaltabilir.
* * *
NOT: Ecder Akışık’ı 15 yıl önce “Sarı Zeybek”in seslendirmesi için stüdyomuza geldiğinde tanımıştım. Kelimeler boğazında düğümlendiğinden, önündeki satırları okuyamamış, bir süre ara vermek istemişti. O müthiş “ses”, son derece duygusal bir insandan çıkıyordu. İyi ki onu tanımışım. Tiyatro dünyasının başı sağolsun!