Can Dündar

Can Dündar

candundarada@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


1998'in son günü gazeteden kestiğim o haberi hala saklıyorum.
Birinci sayfadaydı.
Başlık aynen şöyleydi:
"1999'a karsız gireceğiz".
Ve bu başlığın hemen altındaki spotta şu cümle vardı:
"Doğu Anadolu'da kar kalınlığı 30 santimetreyi buldu".
"Biz", "onlar"
dan farklıydık tabii...
"Onlar"ın üzerine yağan kar, bizi ıslatmazdı.

* * *
Bu yılın ilk gününü bir dağ yolundaki kar fırtınasında araba itekleyerek geçirdim.
Öyle kayaktan dönüyor filan da değildim. Çevre köy yollarının tamamen kapandığı, sıradan bir dağ yoluydu.
Benzeri binlerce köy, nicedir kar altında mahsurdu.
Kar, haftalardır Anadolu'yu kasıp kavurduğu halde haber olamadı.
Sonra, şöhret olmak için valizini kapıp köyden büyük şehre kaçan bir taşra güzeli gibi İstanbul'a geldi.
...ve geldiği gün manşetleri deldi.

* * *

Gazeteler, "Kara teslim olduk" diyor.
Nerede?
Radyodaki spiker "Bütün ana caddeler kardan kapandı" diye feryat ediyor.
Nerede?
Televizyonlar, felç olan ulaşımı açmak için kriz merkezleri kuruyor.
Nerede?
Meslektaşlarıma tavsiyem, kendilerini bir an için olsun, yazdıkları gazeteyi ücra bir Anadolu kentinde okuyan okurun yerine koymalarıdır.
Göründükleri ekranı, bir aydır mahsur kaldığı bir köy kahvesinde izleyenlerin gözüyle izlemeleri, konuştukları radyoyu, dağda kar küreyen bir insanın kulağıyla dinlemeleridir.
O zaman, kurulan cümlelerin ne kadar komik kaçtığını daha iyi anlayacaklardır.

* * *

Hepimiz biliyoruz ki, İstanbul bu ülkenin beynidir. Oradaki bir hasar, borsadan başlayarak bir anda bütün ülkeyi felç eder. O yüzden Dersaadet'teki her kıpırtı haberdir.
Ama şunu da biliyoruz ki, Türkiye, İstanbul'dan ibaret değildir.
Ve dün Konya'da yolu kapanan 300 köy de, Şanlıurfa'da donarak ölen yurttaş da, Samsun'da buzda düşerek hayatını kaybedenler de, en az İstanbul'dakiler kadar haber olmayı hak etmişlerdir.
Öyle olmasa neden o kentlere gazete taşıyor, yayın iletiyoruz ki?..
Anadolu, İstanbul'dan haberdar olsun diye mi?
Eğer öyleyse niye bir türlü okurumuzu artıramadığımızdan yakınıyoruz ki?

* * *

Kar, ısıtmayıp üşüten, pamuktan bir battaniye gibi lapa lapa yağıp kaldırımları yollarla, etekleri dağlarla eşitliyor; lakin ne kadar yağarsa yağsın bizim eşitsizliğimizi örtmeye yetmiyor.
Tersine, adeta yağdıkça "biz" ve "onlar" arasındaki mesafeyi hepten açıyor.
Kar bile kar etmiyor, tufanda, büyük bir aile duygusuyla birbirimizin ellerini ısıtmaya...
Asıl tahribatını burada yapıyor.
Birimizin toprağına yağan kar, hepimizin ayağını üşütmedikçe de bu sevgisizliğin, uyuşmazlığın, itişmenin çaresi gözükmüyor.