"1980'de berbat bir haber yakalamıştım: Komünist Afgan rejiminin kızlarla oğlanları aynı sınıfta okutmasına kızan mücahitler, bir okulu bombalamıştı. Müdürün kafasını kesmişler, karısını öldürmüşlerdi. The Times, haberimi yayımlayınca ingiliz Dışişleri, gazetenin dış haberler servisini uyardı: 'Haber Ruslara destek veriyor'muş. O zaman Afgan savaşçılar, Bin Ladin'ler 'iyi çocuklar'dı. Times'ın o zamanki editörü başlıklarda Afgan gerillalardan 'özgürlük savaşçıları' diye söz etmemizde ısrar ederdi".
Bu satırları Independent gazetesinde Robert Fisk yazdı.
Bugünün tersine, 80'lerde Ruslar, komünist Afgan hükümetini devirmeye çalışanlara "terörist" diyordu, onların "terörist" saydıklarının Batı medyasındaki adı ise "Afgan mücahitler"di.
* * *
Kavramlara anlam veren, o anda geçerli güç ilişkileridir.
O ilişkiler değiştiğinde,
"mücahit" bir günde
"terörist" oluverir.
Arafat'ı düşünün:
1970'lerde Batı'nın gözünde bir
"terör örgütü lideri"ydi. ABD, onun kanını içmek için can atıyordu. Bugün
"Filistin Devlet Başkanı" sıfatıyla son saldırının kurbanları için kan veriyor.
Ya FKÖ'lü
"Arap teröristler"?
Onlara çoktandır
"Arafat'ın küçük generalleri" diyoruz.
Aynı şey Şaron için de geçerli...
"Başbakan" olunca
"Şatila katliamcısı" sıfatı unutulmadı mı?
Irkçı Güney Afrika hükümetinin
"terörist" ilan ettiği
Mandela, bugün saygın bir dünya lideri değil mi?
Nikaragua'da Sandinist gerillalar,
Somoza'yı devirip bir gecede
"bürokrat" olmadılar mı?
"Reel politik" açısından bakarsak tablo şudur:
Yakalanan terörist,
"idam sanığı" olur, başaran terörist ise
"devlet başkanı"...
Darbeciler de öyledir:
Talat Aydemir başarsa baş tacı edilecekti, başaramadı idam edildi.
* * *
İşte bu çifte standart yüzünden bugün evrensel geçerliliği olan bir terör tanımına ulaşamıyoruz.
İngiliz yasaları
"terör"ü
"politik amaçla şiddet kullanmak" diye tanımlıyor.
Bu tanımla
Hitler'i de,
Miloseviç'i de
"terörist" saymak mümkün; peki Cape Town'da, Gazze'de, Bosna'da, Belfast'ta
"devlet terörü"ne karşı silaha sarılanları
"terörist" sayacak mıyız?
Arafat 1974'te BM'de
"Adil bir amaç için, mesela ülkesinin özgürlüğü için savaşan biri terörist sayılamaz" diyordu.
Peki hangi amacın
"adil" olduğuna kim, nasıl karar verecek?
Politik şiddet, ne zaman
"terör eylemi", ne zaman haksızlığa uğramış bir halkın
"meşru direniş"i sayılacak?
Haklı amaçlar, haksız araçları, mesela terörü meşrulaştıracak mı?
* * *
Kimse birbirini suçlamasın: Bu kargaşada herkesin payı var.
Okulları basıp öğretmenleri katleden
"Afgan mücahitleri" "terörist" saymayan, üstelik besleyip, büyütenler, bugün çifte standarttan yakınan ABD ve müttefikleriydi.
Şimdi Ruslarla işi biten
Bin Ladin, Batılı gözünde
"özgürlük savaşçısı" rolünden
"azılı terörist" rolüne geçerken, korkarım İslam dünyasında tersi oluyor ve fotoğraflarında hep gülümseyen adam,
"İslam'ın kılıcı" rolüne bürünüyor.
Batı, belki istemeyerek Doğu'da bir kahraman yaratıyor.
Şiddeti siyasetin bir yöntemi olmaktan çıkarmak için evrensel bir tanıma ve çifte standartsız tavır almaya ihtiyacımız var.
Bunun yolu da sadece işimize geleni
"terörist" ilan etmekten değil, politikada şiddete gerek bırakmayacak yolların önünü açmaktan ve dünyanın güneyinden yükselen adalet talebini duyabilmekten geçiyor.