Başbakan, farklı etnik kültürlerin Türkiye’den kovulmasını “faşizanlık” sayarak gerçekten de “tarihi bir özeleştiri” yaptı.
Bunun bir ilk olduğu da söylenebilir.
Muhalefet, “Acaba kazandık mı?” sorusunu tartışmak yerine derhal eleştiriye geçerek tarihin utanç verici sayfalarını savunur hale geliyor.
Bununla birlikte Başbakan’ın açıklamasında eleştirilecek yan da yok değil:
1) Öncelikle bağlam sorunu var:
Erdoğan, Başbakan olarak ülkesini bağlayacak bir özeleştiriyi dillendiriyor. Bir anlamda günah çıkarıyor. Ama bunu nerede, nasıl yapıyor?
AKP Düzce İl Başkanlığı’nın kongresinde...
Suriye sınırındaki mayınların temizlenmesi meselesinden söz ederken...
Laf arasında “Farklı etnik kültürde olanlar ülkemizden kovuldu. Bu aslında faşizan bir yaklaşımın neticesiydi” diyor.
Genellikle yaptığı gibi, çok önemli bir konuyu, gündelik pragmatizmine payanda yapıyor. Sorunlu bir konuda anlamlı bir açılıma imza atabilecekken, mevzuyu siyasi polemiklerin içine atıyor.
Üstelik İsrail-Suriye ihtilafını hatırlatarak “Suriye sınırında İsrail’e mayın aratılmasını” eleştirenleri de “faşizanlar”la aynı cepheye itiyor.
2) Sözünün arkasında durmuyor:
Söylediğinin gereğini yapmıyor. Hatta bir daha ağzına almıyor.
Azınlıklar meselesi tarihte kalmış bir konu değil ki? Hrant Dink’in sözünü dinleyip “tarihi bıraksak ve bugüne baksak”, göreceğiz ki Türkiye’den kovulmayanların durumu, kovulanlardan beter:
Yurttaşlık hakları sorunu orta yerde duruyor. Sürgünlerin gasp edilen malları... vakıf arazileri meselesi... Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılması...
Hepsi hükümetin kararını bekliyor.
Mazideki uygulamaları “faşizan” sayan bir Başbakan’dan ne beklersiniz?
Bu yaklaşımı değiştirmesini ve sorunları çözmesini değil mi?
Ama yok. Özeleştiri yapıyor, arkasını getirmiyor.
Daha da fenası, gün oluyor, tam tersi bir şey söyleyebiliyor. Daha 10 gün önce “Türkiye’de 40 bin kaçak Ermenistan vatandaşı var. Gerekirse geri de göndeririz, ama bunu insani yaklaşım olarak doğru bulmuyoruz” diyen de o değil miydi?
3) Hükümet içinde uyum yok:
“Farklı kültürden olanların kovuluşunu” eleştiren Başbakan’ın kabinesindeki Milli Savunma Bakanı bir süre önce milli birliğimizin harcında onların kovulması olduğunu söylemişti.
Bakan Vecdi Gönül’ün sözlerini hatırlayalım:
“Bugün Ege’de Rumlar ve Türkiye’nin pek çok yerinde Ermeniler (yaşamaya) devam etseydi, acaba aynı milli devlet olabilir miydi?
Hangisine inanmalıyız acaba?
* * *
Tarihte ne olduysa oldu; ama bugün Türkiye’nin askerlik yaptırdığı gayrimüslim yurttaşlarının niçin rütbe alamadığını, neden Meclis’te temsil edilemediğini, niye devlet memuru olamadıklarını izah etmek güçleşiyor.
Şunu görelim:
Son dönem tartışmalarının ardında yatan şey, Türkiye’nin yeni ve çağdaş bir “yurttaşlık tanımı”na ihtiyaç duyması, hatta giderek ona yaklaşmasıdır.
Bu yeni tanımda, etnik ve dini vurgu, çok daha az olacaktır.
Başbakan bu yönde önemli bir adım attı.
Şimdi yapması gereken şey, önce durumu Milli Savunma Bakanı’na izah etmek, sonra doğru bir bağlamda (mesela 6 Eylül günü, Beyoğlu’nda) yinelemek, ardından da gereğini yapmaya girişmektir.