Can Dündar

Can Dündar

candundarada@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Ada Üniversitenin "Etnisite ve Milliyetçilik Çalışmaları Derneği"nin davetlisiydik."AB yolundaki Türkiye'de yükselen milliyetçilik"i tartıştık.Panelde benimle birlikte Londra Üniversitesi'nden Ordinaryus Profesör Sami Zubaida ile Cambridge Üniversitesi'nde doktora yapmış Dr. Welat Zeydanlıoğlu da vardı.Konferansı Prof. Dr. Şevket Pamuk yönetti.Pamuk, LSE'de geçen sene açılan Türkiye kürsüsünün başında... Türkiye, çok popüler bir konu burada; bunu konferansa gösterilen ilgiden de anlamak mümkündü. Clement House'daki konferans salonu hıncahınç dolmuş, içeridekiler kadar dinleyici de dışarıda kalmıştı. Kozmopolit bir dinleyici topluluğu vardı:Türkiye'yi merak eden İngilizler, Londra'da eğitim gören Atatürkçü gençler, PKK'lı mülteciler, Kıbrıslı öğrenciler, Ermeniler, gazeteciler...Meraktan soru soranlar, propaganda için fırsat kollayanlar.. Adada bir Türkiye maketi...* * *Ortadoğu uzmanı Prof. Zubaida, AB sürecinin neden dışa açılım değil, içe kapanma getirdiğini anlatıyor. Dr. Zeydanlıoğlu milliyetçiliğin tarihsel kökenlerini değerlendiriyor.Milliyetçiliğin, küreselleşmeyle, şişeden çıkan cinlerimizle ve o cinlerin yarattığı endişelerle ilgisini tartışıyoruz.Zor başlıklara giriyoruz, tabu konulara değiniyoruz ama salon olgunlukla dinliyor, arada alkışlıyor, soruyor, sorguluyor.Lakin konferansın sonuna doğru, Türkiye'de genellikle olan şey oluyor:Sesi gür çıkan azınlık, sessiz çoğunluğu bastırıyor.Sivri çıkışlar, önyargılı yorumlar, provokatif sorular, hakarete varan suçlamalarla sesler yükseliyor, salon kızışıyor.Başkan Şevket Pamuk uyarıyor, ama nafile:Bir izleyicinin "Sayın Öcalan"lı propaganda konuşması sabrı taşırıyor.Bir başka izleyicinin "Bebek katiline 'sayın' diyemezsin" itirazıyla ortalık birbirine giriyor. Sloganlar atılıyor, bazıları toplantıyı terk ediyor, organizasyonu üstlenen Özgür bir sandalyenin üstünden salonu yatıştırmaya çalışıyor.Tanıdık bir labirente düşmüş gibiyiz; tam çıkışa yaklaştık sanırken en başa dönmüş olarak buluyoruz kendimizi... "Ne güzel tartıştık" dediğimiz anda film kopuyor ve bildik tatsız film vizyona giriyor.Düşünen, tartışan, zaman zaman gülümseyen, bazı fikirler üzerinde uzlaşan salon, umutsuz dağılıyor.Ertesi günkü gazetelerde ilk iki saatlik olgun tartışma değil, son iki dakikada patlayan çatışma haber oluyor; çatışmacı dil kazanıyor.* * *Aslında doğal bunlar...Hayli geç kavuşabildiğimiz bir demokratik ortamın çocukluk hastalıkları...Herkesin kendi cemaati içinde kümelendiği ve diğerlerini düşman ilan ederek kendi birliğini pekiştirdiği bir ortamda "herkesi" buluşturmak, onları sağduyuyla tartıştırmak ve giderek bazı ortak noktalarda uzlaştırmak zor.Ertesi gün Essex Üniversitesi'nde bunu başarıyoruz.Anlıyoruz ki, imkânsız değil.Yeter ki yüksek perdeden konuşan ve ancak o koşulla medyada yer bulan savaşçı dile teslim olmayalım.Yeter ki birbirimizi dinlemeyi, anlamayı başaralım. can.dundar@e-kolay.net Londra'da Avrupa'nın en itibarlı üniversitelerinden London School of Economics'teydik (LSE) çarşamba akşamı...