Can Dündar

Can Dündar

candundarada@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Dünyanın en önemli istihbarat servisinin karargahında gizli operasyonlardan sorumlu birinin sabah toplantısı...
Başkan günlük rapor istiyor. Süper gücün emperyal çıkarları için yapılacak işler arasında bir sürü karanlık iş var: Latin Amerika'da muhalif lidere göz dağı saldırısı, Balkanlar'da iç savaş tahriki, Kudüs'te provokasyon eylemi...
"- Ya Türkiye" diye soruyor başkan;
"- Onlara bir şey yapmaya gerek yok" diye omuz silkiyor ilgili bölümün sorumlusu:
"...kendi hallerine bıraksak, onlar kendi kendini yok ediyor zaten..."

* * *

Bazı nahoş eylemlerden sonra "Provokasyon kokuyor" dendiğinde hep böyle komik sahneler gelir aklıma... Türkiye'yi parçalamak amacıyla provokasyon yapmasından korktuğumuz yabancı örgütlerin, kendi "yaratıcılığımız ve üretkenliğimiz" karşısında hayrete düşüp ülkemizle ilgilenen birimi feshettiklerini ya da kendimize çok zarar vermeyelim diye yardıma niyetlendiklerini düşünürüm.
Bizim gizli servis ajanlarıyla tahrik edilmeye, içeriden bölünmeye, birbirimize düşürülmeye filan ihtiyacımız yok.
Kendimizi paralamakta mahiriz.
Biz bir Casa'sı düşmüşken ertesi gün ikinci Casa'yı kaldırıp düşürebilmiş bir ırkın ahvadıyız.
Bir uçağın trenle çarpışmasına bile şahit olmuştur yollarımız...
O yüzden tam siyasi sistem krize girmişken, ekonomi çökmüşken, Türkiye Avrupa kapısında beklerken FP'nin gümbedenek kapatılması kararı, "kendini imha" sicilimize tıpatıp uymuştur.
Tıpkı FP'nin zaten başı dertteyken kendine bir "Merve krizi" yaratıp yangına körükle gitmesinin bu sicile cukkadanak uyduğu gibi...

* * *

Komikliğe bakın:
Anayasa Mahkemesi FP'yi kapatırken, birkaç kilometre aşağıda Meclis parti kapatmayı zorlaştıracak tasarıyı gündeme alıyordu. Aynı günlerde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, bizim mahkemenin bundan önce kapattığı RP yüzünden Türkiye'yi tazminata mahkum etmeyi görüşüyordu.
Güzel ülkem benim... "Demokratik hayatın vazgeçilebilir unsuru" partilerin mezarlığı... Sen ne benzersiz bir örneksin:
İşte 111 bağımsız milletvekili olan bir Meclis... Kopyayla çoğaltılmışçasına birbirine benzeyen iktidar partileri... Ana muhalefet partisi gömüldüğü için öksüz kalmış bir siyasi tablo... Tercihleri hiçe sayılmış 5 milyon seçmen... Sokağa atılarak meşru zeminden gayri meşru zeminlere davet edilen bir muhalefet... "Aman buna üzülüp ekonomiyi hırpalamayın. Ekonomimiz hassas bir köprüden geçiyor" diyen bir Başbakan...
Ve o hassas köprü geçilecek diye kuşaklardır kenarda bekleyip her geçene "dayı" demek zorunda kalan bizler...

* * *

Utanıyoruz artık..!
Karartılan ekranlardan, ilkel yasaklardan, kapatılan partilerden, abuk sabuk emirlerden, biri kapanırken yenisi kurulan partilerden, bunlara timsah gözyaşı dökenlerden...
Yorgunuz bu saçmalığa vergilerimizden tazminat ödemekten...
Buna karşın biliyoruz ki, yasağın tadına bayılır Türkler...
Geçenlerde okumuştum; bazı uyanık yazarlar Muzır Kurulu'na başvurup kendi kitaplarını ihbar ediyorlarmış; muzır ilan edilsin diye...
Kurul kararıyla muzır bulunup poşete konan kitaplar daha fazla satıyormuş çünkü...
Yasağın dayanılmaz cazibesi bu...
Tarih şahit ki, yasaklananlar hep daha cazip hale geldi. Siyasi süreç doğal seyrine bırakılmadığı için Fazilet Refah'tan, Refah Selamet'ten Selamet Nizam'dan daha çok güçlendi.
İhtimal bu kez de öyle olacak. Yeni parti, Fazilet'i aratacak.
Bu yaz, siyasette havalar çok ısınacak.
Bir yerlerde konuşuluyordur şimdi:
"Aman Türkiye'yle biraz ilgilenelim. Yoksa sonunda kendi kendilerini imha edecek bunlar..."