Ekranlar, sayfalar, mikrofonlar lidere kesti. Hangi kanalı açsanız, hangi sayfayı çevirseniz, hangi radyoyu dinleseniz, siyaset, anket, vaat fışkırıyor.
"Medya çağı"nın siyasetçisi, propagandayı tozlu Anadolu yollarında, miting meydanlarında, seçim konvoylarında değil, televizyon stüdyolarında yapıyor.
Seçim bildirgesinden çok diksiyon derslerine çalışıyor; kadrosu kadar giysisine özeniyor; hangi sorunu nasıl çözeceğine değil, hangi kameraya nasıl gülümseyeceğine yoğunlaşıyor.
Bu medya taarruzunun onu sandık zaferine ulaştıracağını sanıyor.
Her seçim yenilgisinden sonra da kusuru kendinden çok "taraflı yayın yapan medya"da buluyor.
Bu doğru mu acaba?
Medya, bir lidere seçim kazandırabilir ya da kaybettirebilir mi?
***
Bu konuda yapılmış bir araştırma var elimde... Son seçimde, Konrad Adenauer Vakfı’nın desteğiyle Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nce gerçekleştirilmiş.
Üniversitenin araştırma grubu, 18 Nisan 1999 seçimlerinin bir ay öncesinden başlayarak 3 televizyon kanalı (TRT1, Kanal D ve Star) ile 8 gazeteyi (Milliyet, Hürriyet, Sabah, Cumhuriyet, Türkiye, Yeni Yüzyıl, Akit, Zaman) izlemeye almış.
Televizyonların haber bültenleri, tartışma programları kaydedilip incelenmiş. Gazetelerdeki seçim haberleri, köşe yazıları, siyasi reklamlar taranıp içerik analizleri yapılmış.
Araştırma aslında medyanın kampanya süresince doğru ve dengeli yayın yapıp yapmadığını inceliyor ve şu yargıya varıyor:
"Son seçimde medya taraflı, dengesiz ve yönlendirici davrandı".
***
Peki kimden yana taraf olmuş medya?
Araştırma sonuçlarına göre 1999 seçimlerinde "medyada en çok lehinde yayın yapılan parti" ANAP...
Kanal D’den örnek vereyim.
Seçim öncesi bir ay içinde Kanal D’de yayımlanan haberlerin yüzde 25’i ANAP’a ayrılmış, yüzde 16’sı da CHP’ye...
DSP yüzde 13’lük, MHP ise yüzde 5’lik ekran şansı bulabilmiş...
Star’da da durum aynı:
ANAP yüzde 22, DSP yüzde 14... MHP ise hiç yok.
Yani kameralar genel olarak ANAP ve CHP’ye çevrilirken DSP ve MHP’yi görmezden gelmiş.
Buna karşın "medyada en çok aleyhinde yayın yapılan parti" Fazilet olmuş.
Sonucu hepimiz biliyoruz:
Adeta "medyanın etkisi" tezlerini yalanlarcasına ekranda en çok görünen Yılmaz ve Baykal seçimi kaybederken, ekranda en az görünen Ecevit ve Bahçeli zaferle çıktılar.
Fazilet, bütün olumsuz yayınlara rağmen yerini korudu.
***
Araştırma bunun nedenlerine değinmiyor. Medyanın güvenilirlik krizinden, yüz yüze iletişimin gücüne, "laf değil, iş konuşur" ilkesinden, bir lidere çok yüklenmenin yarattığı mağduriyet duygusuna kadar pek çok neden sıralanabilir.
Ankara İletişim’in araştırmasında, hem siyasetçilere, hem medyaya dersler var: O ekran senin bu ekran benim dolaşan ve seçim savaşını tek başına medya silahıyla kazanabileceğini sanan liderlerle, bir manşet, bir haberle bir lideri yıkabileceğini sanan gazetecilere duyurulur.