Herkesin yüzünde yorgun bir mutluluk okunuyor.Otelin lobisinde Orhan Pamuk, kendisini izlemeye gelmiş aile üyeleri ve gazetecilerle sohbette...Bütün günü o törenden bu davete, o söyleşiden bu sohbete geçirdiği halde hâlâ enerjik; keyfi de yerinde..Kendisine ödül veren Kraliyet Akademisi'yle ilgili "ömür boyu unutamayacağım" dediği bir anı anlatıyor.Nobel edebiyat jürisi karar için toplantıya çekildiğinde en büyük korkuları içeriden bilgi sızmasıymış. Çünkü basın, toplantıdan haber alabilmek için her yolu deniyormuş. Odadaki çiçeklerin içine mikrofon yerleştirildiği haberleri geliyormuş.Bunun üzerine, konuşurken Nobel adaylarına takma isimlerle hitap etmeyi kararlaştırmışlar.Orhan Pamuk'un takma adı "O. P." imiş."O. P." bir İsveç halk şarkısının adıymış aynı zamanda...Pamuk'tan söz ederken o şarkıdan söz eder gibi yapıyorlarmış.Ödülü aldıktan sonra Orhan Pamuk'a bu anılarını anlatmışlar ve bir de sürpriz yapıp "O. P." şarkısını hep bir ağızdan söylemişler.***Akademi üyelerinin ödülü Pamuk'a verme kararında pek zorlanmadıkları, tören sonrası gösterdikleri ilgiden de belli oluyordu.Romanları büyük hayranlıkla okumuşlar, hatta Orhan Pamuk'la bir araya geldiklerinde "Kara Kitap'ın sonunda Rüya'yı kim öldürmüş olabilir?" diye tahminlerini sıralamışlardı."Böyle bir tartışmaya Türkiye'de rastlamak çok güç" dedi Orhan Pamuk...Neden?Yaratıcı insan kıtlığından mı?Yoksa bu kıtlık, yaratıcılığı ödüllendirmek yerine cezalandıran iklimin eseri mi?***Nobel gecesinin açılış konuşmasında Nobel Vakfı'nın Yönetim Kurulu Başkanı Marcus Storch zor bir soru attı ortaya:"Yaratıcılığın önkoşulları ve itici güçleri nelerdir?"İnsanları Nobel'e götüren yaratıcılık kültürü nasıl oluşuyor, nasıl besleniyordu?Bu tarifi zor analiz için Nobel Müzesi'nin Müdürü Profesör Svante Lindqvist'in bir tanımına atıf yaptı Storch:Ona göre bireysel yaratıcılığın unsurları şunlardı:Olaylara meydan okuma cesareti...Sebat etmek...Konuları bir arada görebilme ve sentez yeteneği...Olayları yeni bir bakış açısıyla değerlendirebilmek...Seyyar olmak...Şanslı olmak...Çok çalışmak ve iyi öğretmenlere sahip olmak...***Tabii bunlar yetmez; yaratıcıyı kuşatan çevre de önemli.Prof. Lindqvist ideal çevrenin özelliklerini de şöyle tanımlıyor:Yetenekli bireyleri aynı yerde bir araya getirme...Yeteneklerin geniş bir yelpazeye dağılmış olması...İletişim kolaylığı...İletişim ağlarının gelişmiş olması...Resmi alanlar dışında buluşma zemini yaratılması...Rekabet...Kaynakların ulaşılabilir durumda olması...***Bu iklimi yarattıktan sonra yaratıcının kendini dış dünyaya açması zor değil.Son yıllarda bilim ödüllerinin ağırlıkla Amerikalılara gitmesinin nedeni de araştırmacılara ayrılan büyük fonlar...Nitekim Nobel töreni sırasında bir grup İsveçli, araştırma fonlarını sınırlayan İsveç hükümetini protesto etti.Sabrın ve şansın, cesur ve yenilikçi yeteneklere nasıl kapılar açabildiğini Orhan Pamuk örneği gösterdi.Bu yetenek, onu baltalamayan, tersine destek olan bir çevreyle kuşatılırsa Türkiye aynı örneği pek çok alanda tekrarlayabilir. can.dundar@e-kolay.net Nobel ödülünü izleyen gece yarısı...