Boğaziçi Üniversitesi'nin ödül töreni vardı, sağ olsun çocuklar yazılarıma iki ödül birden vermişler, gidemedim. Çünkü Ankara DGM'de duruşmam vardı. Ödülü değil, cezayı almaya gittim, desem daha doğru...
DGM kapısında mübaşir ismimi bağırdı. Baktım, gözüm ısırıyor bir yerden, kesin tanıyacağım.
"-Tanıyamadın değil mi" dedi; "İmralı'da karşılaşmıştık".
Tamam!.. Öcalan davasının ünlü mübaşiri... Reha Muhtar'a ağzındaki sakızı yutturduğu iddia edilen adam...
"Sadece ben değil, senin yargıçlar da o davanın yargıçları" dedi.
Ne "hoş" tesadüf değil mi? Apo'yu yargılayanlar şimdi beni yargılayacaklar.
Suçum onunkinden biraz farklı:
Yazı yazmak...
Ölüm oruçlarında bir uzlaşma sağlanabilmesi için Adalet Bakanı'nın özel izni ve ricasıyla gittiğimiz hapishaneden yazdığımız izlenim yazıları "örgüt propagandası" sayılıyor.
Ve 9 yıl hapis isteniyor.
* * *
Mahkeme kapısında asılı sanık listesi kabarık:
Çete üyeleri, uyuşturucu kaçakçıları, katiller, mafya mensupları...
Benden önce Yeni Asya gazetesi yöneticilerinin duruşması var.
Benden sonra da 10 bin üyeli Tüm Yargı - Sen yöneticileri...
Onların suçu da mesleklerini doğrudan ilgilendiren F tipi cezaevlerine karşı protesto eylemleri yapmak...
Ne tür eylemler?
"Yürüyüşler, gösteriler, toplantılar ve basın açıklamaları..."
Sendikanın genel merkezine yapılan baskında bir sürü kanıt ele geçirilmiş.
Nedir kanıtlar?
Dergiler, kitaplar, afişler, raporlar...
İddia: "Silahlı terör örgütlerine yardım etmek..."
* * *
Pazartesi de başkalarının duruşmaları var:
Türk Tabipler Birliği Merkez Konseyi üyeleri 15. Asliye Ceza'da yargılanacaklar. Onların da yine kendi meslek gruplarını yakından ilgilendiren ölüm oruçları ve F tipi cezaevleri konusunda hekimlik ilkelerini savunan basın toplantısı yaparak "amaç dışında faaliyet gösterdikleri" iddia ediliyor ve görevden alınmaları isteniyor.
Aynı gün CHP Parti Meclisi üyesi, sendikacı Yaşar Seyman'ın da 2. Sulh Ceza'da duruşması var. Onun "suçu" daha da "ağır":
Burdur Cezaevi operasyonunda sağ kolu kopan Veli Saçılık'a protez kol takılması için izinsiz para yardımı çağrısı yapmak...
* * *
Hepsi süren davalar... O yüzden yorum yapmıyoruz.
Ancak şunu söylemek de hakkımız:
Devlet bütün bu derneklerin, sendikaların, meslek örgütlerinin, gazete köşelerinin kendi resmi dairesi olduğunu sanıyor; her an yanlış yöne gidebileceği endişesiyle denetliyor, yasaklıyor, cezalandırıyor.
Görüş bildirmek, açıklama yapmak, yazı yazmak, örgüt propagandasıyla eşdeğer görülüyor. Kitap, yazı, afiş, suç unsuru sayılıyor.
Sivil toplumun, kendi geleceğine ilişkin konularda, en uygar araçlarla görüş bildirmesi yasalarla engelleniyor. Barışçıl ifadenin önüne engel kondukça, yasadışı yöntemlerin yegane çare haline geldiğini görmüyor.
Meşru protestoyu yasadışı şiddet eyleminden, uyarıcı makaleyi kışkırtıcı yazıdan ayırmayan bir anlayış sivil toplumun üstüne yürüyor.
Avukatlar, doktorlar, sendikacılar, yazarlar, toplumun sinir uçları caydırılmaya çalışılıyor.
Sivil toplum, tanımı gereği, kendi sorunlarına sahip çıkacak. Ve Türkiye buna alışacak... başka çare yok.
İleride bütün bu yaşadıklarımıza güleceğiz... ama hepimiz biraz yorulmuş olacağız.
N'apalım!.. Bazen ödülü hak etmek için epey bedel ödemek gerekiyor.