Can Dündar

Can Dündar

candundarada@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Karne günü çocuklara not cetveli, velilere uyarı mektubu verildi.
Denildi ki: "Çocuğunuza sevgi, saygı gösterin", "anlayışlı olun", "arkadaşlık kurun", "dinleyin, tartışın, dertleşin."
Bunlar çocuklarımızı içine düştükleri intihar salgınından, şiddet sarmalından, umutsuzluk rüzgarından kurtarmaya yeter mi?
Yetermiş gibi geliyor insana...
Oysa Hürriyet'te Şermin Sarıbaş'ın Lara'nın ailesiyle yaptığı o nefis röportaj hepimize gösterdi ki - ne yazık ki - yetmiyor.
Lara'nın ailesi, karne gününde Milli Eğitim Bakanlığı'nın ailelere tavsiye ettiklerinin hemen hepsini yapmış.
İlgilenmiş çocuğuyla... Dost olmuş. Kah özgür bırakıp, kah kurallar koymuş. Arkadaşlarıyla tanışmış, hem bir başına bırakıp, hem uzaktan gözlemiş. Müzik ve spor zevki aşılamış. Psikolog desteği almış.
Kurtaramamış.
O halde "şeytan" başka bir yerde aranmalı...

* * *
Niye kıyıyor canına bu çocuklar?..
Batman'da kafasına bir poşet geçirip 7. kattan atlayan, beynini Kalaşnikof'la dağıtan, kendini çamaşır ipiyle asan veya bir bidon benzinle vücudunu tutuşturan kızların bir gerekçesi var.
Peki Ortaköy'de oturan, Üsküdar Amerikan'da okuyan, gitar çalıp, voleybol oynayan, kedisi, odası, anası, babası, bilgisayarı, istikbali olan pırıl pırıl bir kız niye intihar eder?
İntihar; coğrafya, eğitim, servet, yaş, sınıf, cinsiyet farkı gözetmeden can alan bir cellat gibi evlatlarımızı çalıyor bizden...
Bizi çürümüş dünyamızda "öksüz" bırakıp ölümün kucağına atlıyor çocuklarımız.
Kiminin bahanesini biliyor, kimine akıl erdiremiyoruz.

* * *

Bizi yanıta taşıyacak soru şudur:
Neden 20 - 50 - 70 yıl öncesine göre daha çok genç intihar ediyor?
Modern zamanlarda bireyin kendini keşfinin bedeli mi bu?
Yoksa 20 - 50 - 70 yıl önce sahip olup şimdi yitirdiğimiz bir şeylerin boşluğunda mı asılı çocuklarımız?
Nedir ki o "şeyler"?...
Benim listemin başında "yarın umudu" var, "bir inanca, bir ütopya ailesine ait olma hissi" var. "Dayanışma ruhu" var.
Çocuklarımızdan önce boğazın sularına gömülen, bunlardır.
Ümitsizlik, kara bir bulut gibi sarıyor genç semaları...
Sevginin, gücün, servetin de kıramayacağı kadar azılı bir karamsarlık dalgası bu...
"İlgilenelim" demek yersiz değil, ama yetersiz... Oyun yasaklayarak, ailelere mektup yazarak onları bu girdaptan çıkarmamız zor.
Amansız bir yarış içinde istikbalinden umudu kesmiş, ütopyalarını gömmüş, geçmişe de, geleceğe de inanmayan bir nesil, hepimizi tarumar eden beter bir bozgunun ertesinde düştü ana rahmine...
Böylesi ilk kez geliyor Türkiye'nin başına belki de...

* * *

Çözüm?..
Size alelade, saçma, kolaycı, ilkel bir çare gibi gelebilir:
Ama çözüm siyasette...
O aşağıladığımız, tiksindiğimiz, uzak durduğumuz siyasette...
Hepimizi kucaklayacak bir "seferberlik ruhu"na ihtiyacımız var.
Kolektif bir arınmaya... ortak hedefler peşinde birbirimizin koluna girmeye, dayanışmaya... yeniden iyimserliğin bayrağını dalgalandırmaya... güzel günler düşlemeye...
Umudu serpmeliyiz karamsar toprakların üstüne...
Bu devinimin motoru siyasettir.
"Kim yapacak" demeyin. Siyasetin önünü tıkayan da bu soru zaten...
Biz yapacağız:
Karne günlerinde değil sade; her zaman, her saatte...
Batman'da ya da İstanbul'da değil sade; istisnasız her yerde...
Bunu çocuklarımız için yapacağız; kendimiz için biraz geçse de...