Can Dündar

Can Dündar

candundarada@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Ne yazık ki, medya, birkaç usta kalemi dışında konuya gereken tepkiyi göstermedi.Malum, Kıbrıs görüşmelerinde "müzakerelerin sağlığı açısından", medyanın "bir nevi" oto - sansür uygulamasını istedi Başbakan Tayyip Erdoğan...Bunun anlamı belli:Kamuoyunu bilgilendirmekle görevli medyanın, kendi iradesiyle belli bilgileri kamuoyundan gizlemesi... Başbakan, "ulusal çıkarlar"ın böyle gerektirdiği kanısında...***Bir yandan, Avrupa Birliği mevzuatına uyum niyetiyle girişilen bir açılım çabası var: Resmi belgeler üzerindeki gizlilik perdesinin kaldırılması için yasal düzenlemeler yapılıyor.Öte yandan sansür görevi, kendisine "düzenin bekçisi" rolü verilen basının sırtına yükleniyor.İstenen şu:Diyelim Denktaş, Kıbrıs pazarlığından çıkışta "karşı tarafı tahrik edecek" bir açıklama mı yaptı, medya, sorumluluk duygusu gereği o açıklamayı yayınlamayacak.Irak savaşında Türk hava sahasından Amerikan askerleri mi nakledilecek; ulusal çıkarlar gereği basın bu haberi kendiliğinden sansürleyecek.Türkiyenin Avrupadaki sicilini bozacak bir işkence vakası mı ortaya çıkarıldı, televizyonlar bu konuda gönüllü suskunluğa gömülecek.***Medyadan böylesi bir sadakat beklemek, daha çok otoriter rejimlerde rastlanan bir hastalıktır. Bu yaklaşım, basını, yasama, yürütme ve yargıdan sonra, sistemi ayakta tutan "4. güç" olarak görür.Ancak tarih göstermiştir ki, basından sorumlu davranış bekleyen iktidarların asıl niyeti, kamunun çıkarından çok, kendi çıkarını kollamak ya da kendi hatasını gizlemek olagelmiştir. "Ulusal çıkar" kavramı genellikle bunu perdelemek için kullanılan, demode bir bahanedir. Amerikada Watergate skandalı sırasında Nixon yönetimi Pentagon belgelerinin gizli tutulması talebiyle mahkemeye gitti. New York Times, belgeleri yayınlanınca Amerikalıların nasıl bir maceraya sürüklenmekte oldukları gözler önüne serildi. Anlaşıldı ki, "ulusun çıkarı", belgelerin gizlenmesinde değil, tersine yayınlanmasındadır.***Şimdi, açıklamalarıyla görüşmeleri zora sokan Denktaşı doğrudan susturamayan Hükümet, bu suskunluğu basından "rica ediyor".Kimi "kraldan fazla kralcı" basın organlarının, hükümet müdahalesine gerek bırakmayan bir işgüzarlıkla bu perdelemeyi gönüllü yaptığını gözlüyoruz.Bunun yakışıksızlığı bir yana, basının saygınlığını gölgeleyen bir yanı da var.Basın, hükümete ya da muğlak "ulusal çıkar" kavramlarına değil, kamuya karşı sorumludur ve doğru bilginin yanında saf tutmak zorundadır.Asıl ulusal çıkar, gerçeğin olanca çıplaklığıyla kamunun gözü önüne serilmesindedir. Nihai kararı, doğru bilgilendirilen kamuoyu verecektir.Medyaya düşen, hükümetin gündelik çıkarlarını kollamak değil, her dönem gerçeğin aydınlatılması için mücadele etmektir.Ve unutulmamalı ki, basının iktidarla fazlaca düşüp kalktığı bir çağda, "otosansür", açık sansür demektir. can.dundar@e-kolay.net Türkiyede bir başbakanın medyadan alenen sansür talep ettiğine herhalde ilk kez tanık oluyoruz.