Geçen sene 29 Mart seçimlerine bir hafta kala Kılıçdaroğlu’nu kürsüde izlemek ve belagatini görmek üzere Çağlayan mitingine gitmiştim.
Birçok insan da onun için gelmişti.
Herkesin elinde onun fotoğrafı vardı.
Ancak o gün sadece Baykal konuştu.
Kılıçdaroğlu, liderin arkasında boynunda CHP atkısıyla sırasını nafile bekledi. Konuşamadan sahneden indi.
Bugün, rövanş günü...
Baykal evinde bekliyor.
Kılıçdaroğlu, tek aday olarak Kurultay kürsüsüne çıkıyor.
Dün, Kurultay öncesi son röportaj için NTV’de buluştuğumuzda o günü hatırlattım.
“Siz o gün konuşamamıştınız. Çünkü CHP bir ‘lider partisi’ydi. Bundan sonra ‘kadro partisi’ olabilecek mi? Yeni yüzler sahneye çıkabilecek mi” diye sordum.
Gülümsedi.
“Kesinlikle çıkacak” dedi:
“Belki de ben daha az konuşacağım. Partide herkesin konuşabileceği ortamı yaratmak zorundayız.”
“Başbakan korksun benden”
Yayından önce makyaj yapılırken Başbakan’ın konuşmasını sordum. İzlememişti.
“Sanıyorum sizi kastederek, ‘Bizim argümanlarımızı kullanıyorlar’ dedi” dedim.
“Bu iyi” dedi.
İki açıdan iyiydi:
Hem işsizlik, yoksulluk, üretim gibi konular, “yatağa aç giren çocuklar”, “hakça bölüşme”, “sosyal devlet” gibi kavramlar, dürüstlük, saydamlık gibi özellikler nihayet fiilen bunlara dili dönmeyenlerin dilinden kurtulup siyaseten asıl kullanması gerekenlerin diline dönüyordu.
Hem de Başbakan, karşısına dişli bir rakip çıktığını fark ediyor, tepki veriyordu.
Nitekim yayında o sözleri hatırlatınca “Başbakan tedirgin olsun, hatta korksun benden” diye tatlı sert bir çıkış yaptı.
“Yeni kadroya vakit yok”Ama hep bu tonda konuşmayacağı anlaşılıyor.
Yeri gelince cevap verecek, ama “gerginliği tırmandıran” kendisi olmayacak.
“Ben sakin tavrımı sürdüreceğim” dedi.
Daha az “ben” daha çok “biz” diyeceğini belli etti.
Parti vitrinine kadroyu çalışacak. Alanında deneyimli isimlerden yararlanacak. Fakat böyle bir uzlaşma yakalamışken, dengeleri gözetmek, küskünlük yaratmamak için partiyi sil baştan “dizayn edecek” bir operasyona girişmeyecek.
Parti içi demokratikleşmeyi sonraya erteleyecek.
“Yeni kadroya vakit yok” sözü bunun göstergesi...
O yüzden, daha demokratik bir parti vaat ederken, ilk kurultaya blok liste uygulamasıyla gidiyor.
Bu, belki şu aşamada parti bütünlüğü açısından zorunlu, ama “topyekûn bir yenilenme” beklentisinde olanların, yeni başkanı eski isimlerle çevrelenmiş görüp hayal kırıklığına uğramasına da yol açabilir.
Eski bir CHP’li bakan, “Öyle yaparsa yenilenme iddiası yara alır. Benim tanıdığım Baykal da bir sonraki kurultayda dönmek üzere hazırlığa başlar” dedi.
Çok Cumhuriyet, az HalkBunlar ince hesaplar. Ama apaçık bir gerçek de var:
Kılıçdaroğlu, önce CHP’de, sonra toplumun geniş kesiminde müthiş bir umut rüzgârı estirdi.
Aslında, yıllardır Baykal’a eleştiri olarak söylenenleri öne çıkardı.
“Çok Cumhuriyet, az Halk” haline gelmiş olan Cumhuriyet Halk Partisi’nin halka, varoşlara, Anadolu’ya gitmesi, öncelikle işsizliğe, yoksulluğa çözüm üretmesi, gençleri, kadınları seferber etmesi gerektiğini söyledi.
“Biz bir aile olacağız. Kimseyi ötekileştirmeyeceğiz” demesi yetti.
Parti adeta silkinip kendine geldi.
Kırgın milletvekilinden küskün üyesine kadar herkes dünden itibaren “iktidardan” söz etmeye başladı.
Dün Rahşan Ecevit’ten gelen desteğe, diğer sol oluşumlar da katılırsa Kılıçdaroğlu rüzgârı, CHP’de çekim merkezi yaratıp bir iktidar alternatifi doğurabilir.
Ama dikkat! Beklenti çıtası çok yükseldi.
Altında kalmaması için sabır ve süre lazım.