Can Dündar

Can Dündar

candundarada@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Hazreti Lokman oğluna demiş ki: “Oğlum! Bir hata işlediğinde hemen arkasından sadaka ver.”
Ne zaman fukara kapılarına dayanmış yardım kamyonları görsem bu öğüt geliyor aklıma:
“Kim bilir ne çok hata işlediler ki, bunca sadaka dağıtılıyor” diye düşünüyorum.
* * *
Başbakan’ın, Ankara Belediyesi’nin yardımlarından bahsederken, “Bizim kültürümüzde sadaka meşrudur” demesi, bir zihniyeti dışa vurdu.
Halkını, dilenci konumuna yerleştiren bir zihniyet bu...
Oysa İslam kültüründe sadaka için üç koşul gözetilir:
Bir: Sandık davası için değil, Allah rızası için yapılacak.
İki: İhtiyaç sahiplerine verilecek. Yani yardım yaparken, halk dilinde “Sadakayı saraydan çıkarmamak” denen türden bir yandaş dayanışması olmayacak.
Üç: Gizli tutulacak. Yani öyle başkan adayı açıklarken “Kendisi geçen dönem şu kadar da sadaka vermiştir” diye propaganda yapılmayacak.
Veren böbürlenmeyecek, tevazu gösterecek.
Alan ezilmeyecek, vakur duracak.
Öyle gösterişle verilen sadaka, çoluk çocuğu kamyon önünde birbirine ezdiren yardım, günah sayılır.
“Başa kakanın sadakasını Allah kabul etmez.”
* * *
“Sadaka kültürü”, geleneksel topluma özgü bir dayanışma müessesesidir.
Mahallede vicdan rahatlatan bir merhamet çağrısı olduğu kadar, alt katmanların itirazını yatıştıracak bir emniyet supabıdır aynı zamanda...
“Sosyal devlet”, bu geleneksel müessesenin çağdaş, genel, kurumsal formudur.
“Sadaka kültürü”nden farklı olarak gönüllü değil, zaruridir.
Seçim endeksli değil kalıcı ve sistematiktir.
Yandaş odaklı değil, adildir.
Ve en önemlisi, acıyı azaltmaya değil, tedaviye yöneliktir.
Fakire de zenginle aynı yurttaşlık haklarını bahşeden, anayasasında “sosyal bir devlet” olduğu belirtilen Türkiye, artık sadaka kültüründen sosyal devlet anlayışına geçmeyi hak ediyor.
* * *
Yoksulluk kader değil; toplumsal eşitsizliğin yarattığı bir paylaşım adaletsizliği...
Bunu böyle görürsek, siyasi sadakayla yoksula pansuman yapmak (ve böylece bir yandan da yoksulluğunu kalıcı kılmak) yerine, onu varsıllaştıracak refah politikaları üretebiliriz.
Ama şu da var:
Bıçağın kemiğe dayandığı noktada kapıya gelmiş bir erzak çuvalının, meçhul bir istikbaldeki sosyal devlet vaadinden çok daha elle tutulur ve inandırıcı olduğunu akıldan çıkarmamak gerek.
Hiçbir somut program ve acil destek planı ortaya koymadan sadece bu yardımları eleştirmek ve “Sadakayı ondan al, oyunu bana ver” demek de siyasi fukaralık sayılmalı...
Çağdaş bir sol hareketin, yurttaşı dilenci konumuna düşüren sadaka kültürüne karşı çıkarken, yoksula destek vermekle kalmayıp yoksulluğu da ortadan kaldırmayı amaçlaması ve “ekmeği hakça paylaşmak” için somut programlarla ortaya çıkması gerekiyor.