"Global muhalif" Noam Chomsky'nin İstanbul'da "terörist devlet" ABD'yi anlattığı gün, Le Monde'da Amerikalı 60 entelektüelin Bush hükümetine savaş desteği veren bir bildirisi yayımlandı.
İmzacıları arasında Fukuyama, Huntington gibi şöhretli teorisyenlerin de bulunduğu metni dikkatle okudum.
"Bazen bir ulus kendini silahla savunmak zorunda kalır" diye başlıyor bildiri... Saldırının asıl hedefinin "Amerikan değerleri" olduğunu önesürüyor.
"Bütün savaşlar korkunçtur" yargısına "ama"yı şöyle koyuyor:
"Öyle zamanlar vardır ki, tehlikeli şiddet eylemlerine karşı savaşa girmek, yalnız ahlaken caiz değil, ahlaken mecburidir de... İşte şimdi o zamanlardan birindeyiz."
Ve son söz:
"Biz, hükümetimizin ve toplumumuzun organize katillere karşı silah kullanma kararını destekliyoruz. Kendimizi korumak için savaşıyoruz, ama aynı zamanda insan hakları ve insan onurunu korumak için de savaştığımıza inanıyoruz."
* * *
Bildiride terörizme karşı genel doğrulara atıf yapılırken, kimsenin 11 Eylül saldırısının vahşetini savunmadığına, ancak bu vahşetin nedenleri ve Amerikan karşı saldırısının haklılığı konusunda ciddi endişelerin bulunduğuna değinilmiyor.
Bu yüzden de metin, Bush hükümetine Afganistan müdahalesinde koşulsuz destek veren bir "savaş manifestosu" duygusu uyandırıyor. Oysa bildirinin yayımlandığı gün Chomsky, İstanbul'da bence bir aydının sorması gereken asıl soruyu ortaya atıyordu:
"Neden bizden nefret ediyorlar?"
Bu soru, yalnızca tırmanan terörizmin nedenlerini değil, onunla başetmenin yollarını da keşfetmemize kapı aralıyor.
* * *
İstanbul'da Chomsky'yi takdim konuşması yapan Orhan Pamuk "O, dünyada yaşayan en büyük aydınlardan biri" deyip devam etti:
"'Aydın' kelimesiyle yalnızca bazı bilgileri yayan kişiyi değil, güç odaklarını, kurulu düzeni, iktidarı derinden eleştiren bir kişiyi de kastediyoruz."
Filistinli gençlerin yanında İsrail askerlerine taş atarken görüntülenen Columbia Üniversitesi öğretim üyesi Edward Said, bu tanımı bir adım öteye götürüyor (Entelektüel/ Ayrıntı y. 1994. s. 36):
"Salt hükümet politikalarını eleştirme meselesi değildir bu... Entelektüelin yarı - doğrulara ya da basmakalıp fikirlere pabuç bırakmamak için sürekli tetikte olmayı görev edinmesi meselesidir."
Bence aydın, alelade tepkilerin, klişe açıklamaların peşine takılmak, saflaşmaları kışkırtmak ya da resmi saldırganlığın referansı olmak yerine, "öteki" yerine de düşünmek, olup biteni tarihsel derinliğiyle kavramak, bulgularını yerleşik kanılara aykırı da olsa cesurca anlatmak, farklı teşhis ve tedavi biçimleri ortaya koymak ve bunlar uğruna gerekiyorsa tek başına mücadele etmek sorumluluğunu da taşır.
NOT:
Köpeğim Tony konusunda gelen mesaj ve uyarılara teşekkürler.
Dünkü Hürriyet'te Ertuğrul Özkök acımı paylaşan yazısında "Onu bağlamadan orada tutmanın yolunu bulmak gerekirdi" diyor ve "Eğitim merkezine göndermek bir çözüm olamaz mıydı" diye soruyor.
Elbette denedik bunu, ancak kalabalık bir büro tarafından şımartılmış bir kurdu, belli bir yaştan sonra otorite altına almak mümkün olmadı.
Zincire gelince... Bahçe duvarını telle çeviremediğimiz ve gelen konukları koruyamadığımız için mecbur kaldığımız bir önlemdi bu... Tony'nin başına gelenlerden, hele de dün Konya'da sokak köpeklerine yapılan işkenceyi gördükten sonra bir daha asla zincire elimi sürmem.