Bindiğiniz uçak kaçırılsa ve yanınızda kamera olsa çekmez misiniz?
Uçaktan cep telefonuyla canlı yayına bağlansanız konuşmaz mısınız?
Bin Ladin'le röportaj fırsatı yakalasanız yapmaz mısınız?
Savaşın bu gece patlayacağını öğrenseniz yazmaz mısınız?
Gazetecilerin "Hayır" demekte zorlanacağı sorular bunlar...
Ve kapıdalar...
* * *
Her savaş arifesinde olduğu gibi medyaya baskılar başladı:
Enkaz alanından görüntü almak, "sakıncalı"larla röportaj yapmak, operasyonun ayrıntılarını aktarmak yasak...
Amerika'nın Sesi radyosunda Taliban lideri Molla Ömer'le yapılacak röportajın engellenmesi tartışmayı tırmandırdı.
Bir kez daha o zorlu ikilemin ortasındayız:
Bir yanda halkın sağlıklı haber alma hakkı; öte yanda haber uğruna kamu güvenliğini riske sokma, terörün ekmeğine yağ sürme tehlikesi...
Öyle bir denge bulacağız ki, hem teröristin propagansına zemini vermeyeceğiz, hem de halkı tam ve doğru bilgilendireceğiz.
Batı medyası 30 yıldır bu dengeyi arıyor.
Terör, daha 70'lerde, sesini duyurmada medyanın önemini keşfetti. Tabii medya da terörün tiraj - rating getirisini...
New York'ta ikinci kuleye ilkinden bir süre sonra saldırılması, teröristlere, eylemlerini canlı yayında bir "medyatik gösteri"ye çevirme ve istedikleri dehşet havasını yaratma şansı verdi.
ABD yönetimi ise enkaz alanını kameralara kapatarak bu oyunu bozmaya çalıştı. İnsanlarının acz içinde görüntülenmesine izin vermedi.
* * *
Şimdi medyanın kapsama alanı dışında bir savaş başlıyor.
Ekranlarda izleyemeyeceğimiz bir savaş...
Harekatta nerenin bombalandığı, kimlerin öldürüldüğü bilinemeyecek. Operasyon ve sorumlu hükümetler medya denetimi dışında kalacak. Ancak korkarım, "Teröre alet olmayalım" derken başka sakıncalar doğacak:
* Bir defa, demokratik toplumun basın özgürlüğünü sınırlandırılarak, teröristin nişan aldığı hedefi elimizle vurmuş olacağız.
* Sağlıklı haberin engellenmesi dedikoduyu çoğaltacağından, panik büyüyebilecek.
* Terörist, "Medya yayımlamıyor" diye eylemden vazgeçmeyeceği gibi ses getirecek daha büyük eylemlere yönelebilecek.
* Hükümetler bu yasağı kendi kusurlarını gizlemek için kullanabilecekler. örneğin istihbarat hatalarının veya operasyonda ölen sivillerin sergilenmesi engellenebilecek. Medya, sadece hükümetin işine gelen haberleri yansıtan bir "devlet kurumu" statüsüne çekilecek.
* Kamuoyu ise kendisini doğrudan ilgilendiren bu konuda bilgilenemeyecek. Belki onaylamayacağı adımlardan haberdar bile olmayacak.
* * *
Ne yapılabilir?
Batı medyası 30 yıldır bu sorunun da yanıtını arıyor.
Bulunabilen yanıtlar şunlar:
* Medya, teröre alet olmamak için haberleri akıl süzgecinden geçirerek kendi önlemini almalıdır. Terör eyleminin canlı yayımlanmamasından, örgüt liderleriyle söyleşilerin "propaganda ayıklanarak" yayımlanmasına kadar pek çok önlem düşünülebilir.
* Muhabir, insan hayatını tehlikeye sokacak haberlerden sakınmalı, olayın tarafı haline gelmemeli, pazarlıklara dahil olmamalıdır.
* Ama halkı her şeyden haberdar etme işlevinden de asla vazgeçmemeli, devletin ajanı rolüne soyunmamalıdır.
Yoksa Kipling'in dediği gibi "Savaşta ilk kurban gerçek olur".