Orada içinden "can" geçen bir şarkı vardı. "Sen olmasan canım/ah bu hayat çekilmez" diyordu. Bizim diyemediklerimizi o söylüyordu. 15 yaşındaydım. İlk gençlik aşkındaydım. Sevdalım o yaz Erol Evginin bir plağını hediye etti. "İşte Öyle Bir Şey"di plağın adı... Ama asıl hediye, arka yüzdeydi. Sonradan öğrendim o sözleri kimin yazdığını... Müziği besteleyen adamı da yıllar sonra tanıdım.Yeniköyde küçük bir yalı dairesinde...Denize bakan, sade döşeli geniş bir salon... Salonun denize baktığı yerde, üzerinde oyuncaklar bulunan ahşap kaplama bir piyano... Piyanonun başında yetenekli bir adam:Melih Kibar...Yalnız büyüdüğünü anlatmıştı o gün... Annesinin boşluğunu piyano doldurmuş. Okul dönüşü babası gelene dek piyanosuyla piyanoca dertleşir, yalnızlığını paylaşırmış.O sohbetlere "beste" dendiğini nice sonra hayretle fark etmiş.Tanıştığımız ilk bestesi, ilk Eurovisionun hicaz makamındaki sinyal müziğiydi. Bir arkadaşının annesi, adını "Çoban yıldızı" koymuştu:"Çoban yıldızı denizcilere yol gösterir, bu beste de sana ömür boyu yol gösterecek" demişti.Öyle oldu. Çoban yıldızı Çiğdem Talûdan söz ettik saatlerce...İkisinin adı öyle birleşmişti ki ve ölümle bile ayrılmamıştı."Ne kadar birlikte oldunuz?" diye sordum. "8 yıl 3 gün" dedi hiç duraksamadan... O 8 sene 3 güne, 273 şarkı sığdırmışlardı. Bunların 106sı listelerde 1 numara olmuştu."Neydi bunun sırrı?" diye sorduğumda şöyle dedi: "Bir şey çaldığımda Çiğdem o kadar güzel tepki veriyordu ki, onu sürekli kılmak için herhalde eve gidip 3 tane parça daha yapıyor, koşarak Çiğdeme götürüyordum."Çiğdem pohpohluyordu onu... Notalarına enfes sözler yazıyor, "Git bak bakalım, piyanonun üzerinde ne göreceksin" diyordu. Dillere yerleşecek o şarkıları "karga sesleriyle" ilkin birlikte söylüyorlardı:"Her şey seninle güzel/olmayacak düşlerin peşinden koşmak bile..."Belki de genç aşkına düşkünlüğünü olmayacak bir düş olarak görüyordu.Öyle "ruh ikizi" yaratılmışlardı ki, Melihin İngilterede bir fırtına esnasında yazıp yolladığı bir besteye, Çiğdem hangi koşullarda bestelendiğini hiç bilmeden "İçimdeki fırtına" diye söz yazıyordu.Biz görüştüğümüzde yeni bir aşktaydı Melih Kibar... Söyleşi aralarında bir delikanlı heyecanıyla cep telefonuna koşuyor; mesaj alıyor, mesaj yazıyor, sigara yakıp sigara söndürüyordu.Çekip gitmekten, bir tatil kasabasına yerleşmekten söz ediyordu.Aşiyana 20 yıl önce yitirdiğimiz Çiğdem Talûyu ziyarete gittiğimizde "Onu aşamadım" dedi.Çiğdem ondan 12 yaş büyüktü. İkisi de bunu sorun yapmış, sonunda ayrılmışlardı. Kibar, Talûnun o zamanki yaşına varınca onu daha iyi anlamıştı. Çiğdemden kalan küçük notları gösterirken,"Her geçen gün daha da arttı hayranlığım. Şimdi onu anmadığım gün yok" diyordu. İçindeki fırtına Ayrılmalarından bir süre sonra telefon etmişti Çiğdem:"Melih, bugün göğsümde elime bir şey geldi. Doktora gittim. Süt bezesiymiş, endişelenecek bir şey yok" demişti.8 ay sonra aynı doktor Çiğdeme kanser olduğunu söyleyecekti.Melih, "Nasıl olsa atlatır" diye düşünmüştü, onun gözünde o kadar büyüktü ki... Ancak son kez ziyaretine gittiğinde onu tanınmaz halde bulmuştu.Tarih 25 Mayıstı. Tanışmalarının yıldönümüydü.Çiğdem Talû 3 gün sonra öldü.8 yıl 3 gün böylece doldu. Son 3 gün Çiğdemin cenazesinde hiç ağlayamadı Melih Kibar... Sonra onun ardından bir ağıt besteledi. İlhan İrem, o ağıta "Bile bile" diye söz yazdı."Bile bile özlüyoruz/arıyoruz/böyle her şeyi bilmezcesine/ Güleriz gökyüzüne/ölümlere..."O yıl ilk kez Kıbrısta seslendirdiler şarkıyı... Konser bittiğinde bütün salon ağlıyor, Melih piyanoya kapanmış hıçkırıyordu. Bile bile, bilmezcesine Kibar, 4 yıl önce bütün ortak çalışmalarını "Yadigâr" adlı bir albümde topladı.Bu şarkılar, onlardan yadigâr çocuklardı. Ayrılırken Çiğdem için yazdığı "Sessiz Veda"yı çalmıştı bize...Enstrümantaldi. Artık üzerine söz yazacak kimsesi yoktu.İkisinin anısına yaptığımız belgesel yayımlandıktan bir süre sonra kalp krizi geçirdi. Görüştüğümüzde espri yaptı:"Ölüp gitseydim, bu gece belgeseli yayımlarlardı değil mi?"Önceki gece o belgesel vardı televizyonda... "Ruh ikizi"nin peşinden ayrılamamış, aynı illetin pençesinde, yine çok erken ve "sessizce veda" etmişti.Çoban yıldızına baktım gece... Ve güldüm gökyüzüne... Ölümlere......bile bile... can.dundar@e-kolay.net Yadigâr