Can Dündar

Can Dündar

candundarada@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

İstanbul’da bayram, tenisseverlere geldi. Yıllar yılı Roland Garros’ta, Wimbledon’da, Dubai’de izleyip “Bir gün Türkiye’de olur mu” diye iç çektiğimiz şey oldu işte...
Dünyanın en iyi 8 (yedeğiyle 9) kadın tenisçisini, servis çizgisinin hemen arkasında yazan “İSTANBUL” yazısının üzerinde görebildik; hakemlerin kırık bir Türkçe ile “onbej-onbej” dediğini duyabildik.
Türkiye sürprizler ülkesi:
Kim derdi ki, bayrama denk gelen bir tenis turnuvasına her gün 10 bini aşkın seyirci gelecek, fiyatı 20 ila 75 lira arasında değişen biletler için kuyruk olacak, 3 kıta 9 ülkeden 9 oyuncuyu alkışlayacak ve Türkiye’ye olimpiyat için önemli bir avantaj sağlayacak?
Emeği geçen herkese teşekkürler.

İstanbul Cup, bu yıl desteği azalmasına rağmen seyircisini artırdı. Ve tenisseverler bazen geceyarısını geçen olağanüstü maçlar izleme şansı yakaladı.
Ağır bir hastalıktan kurtulan Williams’ın formunu ve 1 numara tahtını zorlayan Sharapova’nın hırsını görenler, Pazar günkü finali bu ikilinin oynayacağını tahmin ediyor.
Dün Avustralyalı Stosur’u kolay bir maçta, arka çizgiye attığı uzun, sert toplarla ezen Sharapova’yı izlerken Williams finalinin onun için anlamını düşündüm.

Rusya’da Çernobil nükleer kazası, Nisan 1986’da oldu.
Sharapova, Nisan 1987’de doğdu.
Ailesi, kızlarını nükleer serpintiden korumak için Sibirya’ya taşındı. Soğuk ve yoksullukta 4 yıl para biriktirip Karadeniz kıyısındaki Soçi’ye taşındılar.
Sharapova orada 4 yaşında tenise başladı.
Raket alacak paraları yoktu; kullanılmış bir raketin sapını kesip Sharapova’ya verdiler. Kort bulamadığında suyu boşaltılmış havuzların duvarında antrenman yaptı küçük kız...
Yeteneği keşfedilince onu 6 yaşında Moskova’ya yolladılar. Orada tenis efsanesi Martina Navratilova tarafından eğitildi.
Navratilova, bu yetenekli kızı, Agassi’yi Sampras’ı, Monica Seles’i yetiştiren Florida’daki Bollettieri tenis akademisine yollamayı önerdi.
Aile büyüklerinden para toplandı. Amerikalılar sadece baba-kıza vize verince 1994’te anneyi Soçi’de bırakıp Florida’ya gittiler. Baba Yuri, 7 yaşındaki kızına tenis dersi aldırabilmek için garsonluk yaptı. Sharapova, bu emekleri boşa çıkarmadı; iki sene sonra tenisi sayesinde 45 bin dolarlık burs alarak hem hayatını kurtardı hem annesini yanına aldırabildi.
Bir yandan okuyor, bir yandan günde 6 saat antrenman yapıyordu.
13 yaşında ilk junior şampiyonluğunu aldı.
15’inde gençlerde Avustralya Açık’ta final oynadı.
17 yaşında Wimbledon’da finale çıktığında rakibi, 2 kez Wimbledon şampiyonu Serena Williams’tı.
Onu 6-1, 6-4 yendi ve turnuvanın tarihindeki 3. en genç şampiyon oldu.

Dün Sinan Erdem Spor Salonu’ndaki mükemmel seyircinin önemli bir kısmını oluşturan küçük tenis öğrencileri, belki bu öyküyü okuyunca tenisin marka raketler ve kıyafetlerle değil, iradeyle, sabırla, dirençle, inançla oynandığını yeniden fark eder.
Pazara bu ikili final oynarsa 8 yıllık bir hesaplaşmaya tanık olacağız demektir.
Gerçekten heyecan verici...