Can Dündar

Can Dündar

candundarada@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Bir hafta önce Başbakan’a Genelkurmay Başkanı’nın “Askerin morali bozuk” demecini hatırlattılar. O da şöyle dedi:
“Benim de moralim bozuluyor, işler bazen şirazeden çıkıyor.”
“Şiraze” Farsça bir sözcük...
“Düzen, nizam, intizam” anlamına geliyor.
Eski tarz ciltlenen kitaplarda cildin sırtı yapıştırıldıktan sonra sağlamlaştırmak için üste ve alta ibrişimden birer ince şerit konurdu. Sayfalar oradan kurtulunca “Şirazesinden çıktı” denirdi.
Güreşte de pehlivan kispetinin paçasına “şiraze” denirmiş. Geçen hafta hem hukuk kitabının hem pehlivan kispetinin şirazesinden çıktığını ve ayıpların ortaya döküldüğünü söylemek mümkün...
* * *
Birbirinin şirazesine yapışan pehlivanlar kim?
Kanun maddeleri tartışması arasında pek dile getirilmeyen, ama herkesin bildiği gerçeği özetleyelim:
Görünürdeki rakipler, Erzincan ile Erzurum’un başsavcıları...
Birbiriyle kavgalı bu iki savcı, birer anlayışın simgeleri...
Erzincan Savcısı, ülke için asıl tehdidin irticanın yükselişi olduğunu düşünen laik kesimi temsil ediyor.
Erzurum Savcısı’nı ise, ülke güvenliğini tarikatların değil Ergenekon’un tehdit ettiğine inananlar destekliyor.
Birinciler, Erzincan Savcısı’na yapılan baskını kınıyor; ikinciler, Erzurum Savcısı’na işten el çektirilmesini...
Her ikisi de “yargıya siyasi müdahale var” diyor.
Ama birincilere göre hükümetin savcıya telefonla baskı yaparak irtica operasyonunu durdurması müdahale...
İkincilere göre ise Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun, (HSYK) Erzurum Başsavcısı’nı görevden alarak Ergenekon operasyonunu engellemesi...
Burada kispeti giyenler, vekillerle hâkimler...
Vekiller, “Bunlar yargıç devletinin son çırpınışları” diyor.
Hâkimler “Yargıyı (polis gibi, medya gibi) teslim alamayacaksınız” diye direniyor.
* * *
Asıl sorun şu ki; iki cenah da sadece kendine yapılanı görüp şikâyet ediyor.
Oysa Erzincan Başsavcısı’nın bürosunun basılması nasıl adaletle bağdaşmaz bir müdahale ise Erzurum Başsavcısı’na apar topar işten el çektirilmesi de aynı yakışıksızlıkta...
HSYK’nın Erzurum Savcısı’na yönelik tavrı nasıl “bir ordu komutanının sorguya çekilmesini engellemeye çalışıyorlar” kuşkusu yaratıyorsa, bir bakanın Erzincan Savcısı’nı telefonla araması da “bir cemaat şeyhini kurtarmaya çalışıyorlar” kaygısı yaratıyor.
Daha net yazayım:
Hâlâ ordu ne kadar tabu ise, tarikat da tabu...
Kimilerine göre “Komutan sorgulanamaz”; kimilerine göre “Tarikata girilemez.”
Adalet Bakanı, “Erzurum Başsavcısı’na yapılan muameleden sonra hangi savcı bu tür bir soruşturmaya cesaret edebilir” diyor ya; aynı soruyu Erzincan için de sormak mümkün:
“Hangi savcı cemaatlere el atmaya yeltenebilir artık?”
* * *
Hukuk devletinde asıl yapılması gereken, çifte standart uygulamadan “Kime dair ciddi suç kanıtları varsa, ister ordu komutanı, ister tarikat şeyhi olsun, sorgulanabilmeli” demek olmalıydı.
Bu, yapılamadı.
Herkes kendi savcısını kolladı, kendi hukukunu dayattı, kendi baskısını görmezden geldi.
Sonuçta herkes birden kaybetti.
Başta da “şirazesinden çıkan” yargının güvenilirliği ve hukuk devleti...