Can Dündar

Can Dündar

candundarada@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Kalbinin sıkıştığı geceden tam 3 hafta önce, 17 Ocak Cumartesi, Ankaradaydı Moğollarla birlikte... Bozkır soğuğu bıçak gibi kesiyordu insanın yüzünü...Saklıkente girdiğimde mahcup oldum. Yeni starlar için kapılara yığılanlar, Cem Karacaya gelmemişlerdi. Bir avuç Cemseverdik içeride...***Onu ilk izleyişime gitti aklım... Yıl 1979 olsa gerek... Esatta şimdi yıkılmış bir sinema salonunda ateşli kalabalığa haykıra haykıra, "re"lere basa basa öyle bir 1 Mayıs söylemişti ki, yıkılmıştı ortalık slogandan...Sonra "Parka", ardından "Tamirci Çırağı..."..."İşçisin sen işçi kal... oğlum al takımları..."Dile kolay; 25 yıl geçmiş aradan...O çeyrek asırda, işçi kalmanın pek de matah bir şey olmadığını fark ettiysek de, şarkı, bir klasik olarak belleğimize kazınmıştı.İşte o ses, 25 yıl sonra yeniden, gece yarısı çıktı sahneye... Arkasında yeni grubu vardı. Üzerinde açık renk takım elbisesi, başında şapkası...Yine bütün nezaketiyle "Değerli hanımefendiler ve beyefendiler" diye selamladı salondakileri; belki çoğu, sahneden ilk kez böyle bir hitaba maruz kalıyordu.Meşhur "Merhaba gençler ve her zaman genç kalanlar" geldi peşinden...Sonradan Cahit Berkayın da dikkat çektiği gibi, "her zamankinden de güzel söyledi o gece"... Konser öncesi az içmişti ondan belki... belki gizli bir önseziyle...Yeniden söyledi "Tamirci Çırağı"nı, "Ömrüm"ü, "Mavi Liman"ı..."İşte geldik gidiyoruz" derken gürlüyordu sesi:"Bir çiviyi çaka çaka, vura vura günlere / dört nala gidiyoruz / Bizi bekleyen yere..."Bir ayvayı dişler gibi, ısır ısır ömrümüzü / bir girdapta dönüyoruz / yaşamadan günümüzü..."Deli gibi kutluyoruz, yılbaşı doğum günümüzü / sevince de kedere de, doğuma da ölüme de/ çiçekler yolluyoruz".***1.5 saat kaldı sahnede... Yumruğunu yüreğine bastırarak karşıladı alkışları... Kısa sohbetler sıkıştırdı şarkıların arasına... Öykülerini anlattı kiminin...Barış Mançonun bir şarkısını söyledikten sonra alkış yağmurunu şöyle yanıtlamıştı:"Öldükten sonra parklara adımızı veriyorsunuz. Biz yaşarken neredesiniz?"Konser çıkışı yanındaydık. Üzerinde atleti vardı, önünde rakı kadehi, çevresinde dostları...O, uzun ak sakallarını kalem parmaklarıyla sıvazlarken sohbet ettik diz dize... Moğollarla turne anıları... eşi İlkimin tahsilat çabaları... Popstar jürisine dair yorumları...Gecenin 2si olmuştu ve soğuğun insanın içine işlediği o buzlu gecede "Kal" diyenlere aldırmadan, kan ter içinde "dört nala" İstanbula, yola çıkacaktı.Ben ertesi sabah ağır bir gribe uyandım.Onu grip daha sonra vurdu.Ve "bizi bekleyen yere" savurdu.***Gitti, peşi sıra sürükleyerek cızırtılı ilk 45liğimizi, yenik devrimci gençliğimizi, "Bugün sen çok gençsin yavrum/ hayat ümit neşe dolu" tesellimizi, hayal kırıklıklarımızı, "döneklik" ithamlarımızı...Devrim marşlarıyla girdiği hayatımızdan, tekbir sesleriyle çıktı."Ne yalnızlık, ne de yalan, üzmesin seni" diye vasiyet etmişti.Hem yalnızlık, hem de yalan üzdü bizi...Parklara adını vermenin zamanıdır şimdi... can.dundar@e-kolay.net Meğer Cem Karacanın son konserini izlemişim; bilemeden onun son konseri olduğunu...