Can Dündar

Can Dündar

candundarada@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


2 yıl önce Avustralya'da Betty'nin öyküsünü dinlemiştim.
Betty, Avustralya'nın yerli halkından bir Aborcin...
7 yaşında evinin önünde oynarken "beyaz adam" tarafından kaçırılıp bir eve hizmetçi olarak verilmiş.
O kaçırılırken mutfakta olan annesini 30 yıl sonra bulabilmiş. Ve artık dilini anlamadığını dehşetle fark etmiş.
Avustralya tarihinde "kayıp kuşak" diye adlandırılan o kuşaktan böyle yüz binlerce insan var.
Şimdi Aborcinler o "kayıp yıllar"ının hesabını soruyorlar.
Betty Smith de o hareketin öncülerinden biri...
Ben Sydney'deyken Avustralya halkı 100 bin kişilik bir yürüyüşle bu harekete desteğini gösterdi. Asıl gözyaşartıcı olan neydi biliyor musunuz: Yürüyüş sürerken bir gösteri uçağı geçti ve arkasında göğe beyaz dumanla yazılmış şu notu bıraktı:
"Sorry!.." ("üzgünüz!")

* * *

Dostluğundan her zaman gururlandığım Tomris Giritlioğlu'nun "Salkım Hanım'ın Taneleri"ni de o günlerde, izbe bir montaj odasında, ham kopyasından izlemiştim.
Filmin, fırtınalar koparacağı belliydi. Ama bende, göğe dumanla yazılmış bir "Sorry" yazısı etkisi bırakmıştı.
Cumhuriyet tarihinin bir utanç sayfası, cesaretle, özgüvenle dile getiriliyor, buna karşın Varlık Vergisi mahkumları ile onların kapısında bekleyen askeri aynı duygu hattında buluşturan "Sarı Gelin" sahnesiyle düşmanlık değil, kardeşlik mesajıyla bitiriliyordu.
"Tomris, şimdi seni taşlayacaklar, ama bu film, beyazperdenin yüzakı olacak" demiştim.
Sadece beyazperdenin değil, TRT'nin de yüzakı oldu.

* * *

Filme "vatan hainliği" boyutundan saldırılması sürpriz değil.
Çünkü soğuk savaştan beri, kafatasçı düşünce "vatana ihanet"ten daha yaratıcı bir suçlama bulamadı muhaliflere yapıştıracak.
Bu tartışmada tüyler ürperten şey, artık alışageldiğimiz bu darkafalılık değil; saldırı ve savunmada kullanılan "malzeme"...
"Film iyi de TRT'de gösterilmemeli"
yaklaşımı nasıl TRT'yi hayattan ve ülke gerçeklerinden hepten koparma çağrısı içeriyorsa, "Filmdeki tecavüzcü paşa Türk değil, Kürt'tü" demeye getiren bir savunma da filme atfedilen"bölücülük" suçlamasından çok daha ağır bir bölücülüğün izlerini taşıyor.

* * *

Tartışma bu boyuta gelince belki "milliyetçilik" kavramının bunca kirletilmiş oluşundan kaynaklanan "utangaçlığı" bir kenara bırakıp "vatan sevgisi" tekelini o kirli ellerden alacak "çağdaş bir yurtseverlik"in bayrağını açık alınla dalgalandırmak gerekiyor.
O "çağdaş yurtseverlik", bağnaz bir ayrımcılığın yerine herkesi kucaklayan bir kader ortaklığını koyabilmeyi gerektiriyor.
Kastımı, John Stuart Mill, benden daha iyi anlatıyor:
"Bizim kastettiğimiz düşmanlık değil sempati, ayrılık değil birlik ilkesidir. Biz, aynı doğal veya tarihsel sınırlar içinde yaşayanların ortak çıkar duygusundan söz ediyoruz.
Bizim kastettiğimiz, topluluğun bir parçasının diğer parçaya göre kendini yabancı hissetmemesi, onları bir arada tutan bağa değer vermesi, tek bir halk olarak kaderlerinin birlikte örüldüğünü, ülke insanlarından herhangi biri için kötü olan şeyin, herkes için kötü olacağını ve bağın zarar görmesinden gelecek ortak beladan bencil bir biçimde kurtulamayacağını hissetmesidir."

* * *

Irkçı bir milliyetçiliğin karşısına koymamız gereken, böyle müşfik bir yurtseverliktir.
Varlık vergisi ayıbı için azınlıklardan, tartışmadaki ifadeler için de bütün mağdurlarından özür dileyen, özrünü dumanla göklere, filmle perdelere yazabilen, dünüyle cesaretle hesaplaşarak aydınlık bir yarının yolunu açabilen çağdaş bir yurtseverlik...
Tomris'e ve TRT yönetimine bunun bir örneğini sergiledikleri için teşekkür borçluyuz.