Can Dündar

Can Dündar

candundarada@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Oradan öğreniyoruz ki, Türkçe yayımlanan 2. gazeteyi bir rezalete borçluyuz.İstanbulda yaşayan William Churchill adlı İngiliz tüccar, 1836 yılında bir gün Kadıköyde avlanırken yanlışlıkla bir çocuğu yaralamış. Tutuklanmış. İşe İngiliz elçiliği el koymuş hemen... Yabancılar için geçerli kapitülasyonları hatırlatmış. "Siz nasıl bir İngiliz yurttaşını tutuklarsınız" diye çıkışmış. Telaşlanmış Hükümet... İş büyümüş. Churchill salıverilmiş. Dışişleri Bakanı azledilmiş. Churchille de özür niyetine 3 hediye verilmiş:Pırlantalı nişan... zeytinyağı ihracı için ferman... ve gazete çıkarma izni...Ceride-i Havadis böyle doğmuş.***Acaba doğumunda böyle bir utanç olduğundan mıdır Türk basınının bir türlü düze çıkamaması...Starın başına gelenlere bakın:Neresinden tutacaksınız:Bir gazetenin parti yayın organı haline dönüştürülmesini ve harpte mancınık haline getirilmesini mi eleştireceksiniz......yoksa hükümetin, kendi atadığı bir kuruluş eliyle, kendisini taşlayan o mancınığa el koyup "Bundan böyle benim için çalışacaksın" demesini mi..?Hangisini savunacaksınız:Tarihin en büyük dolandırıcılıklarından birine imza atıp ortalığa 7.5 katrilyon borç takmış ve operasyona bilerek davetiye çıkarmış Cem Uzanı mı, o borcu tahsil bahanesiyle güçlü bir muhalifini ezmeye ve diğerlerine de "Bizi desteklemeyenin sonu bu olur" diye aba altından sopa göstermeye çalışan hükümeti mi? Türkiyede basın hayatı nasıl başladı bilir misiniz? Bilmiyorsanız size Hıfzı Topuz ustamızın "Türk Basın Tarihi" kitabını (Remzi, 2003) tavsiye ederim. Adalet inancı, bazen hiç hazzetmediğini ve hiç hak etmeyeni de savunma zorunluluğu yüklüyor insanın sırtına...Uzan grubunun malum sicili, Genç Partinin faşizan eğilimi, el konulan yayın organının Uzan yönetimindeyken de editoryal bağımsızlığının olmayışı, daha önceki açlık grevcilerine zerrece ilgi göstermeyenlerin, kendileri dara düşünce açlık grevine başlayıp ilgisizlikten yakınışı, son operasyonu mazur görmemize yetmiyor.Böyle yayın organları hep oldu, yine de olacak.Ama hükümetin bunlara resmen el koyup başına komiser ataması, bazı yazarlara ambargo koyup "Şunlar yazabilir, bunlar yazamaz" demesi yeni bir durum...28 Şubat sürecinde bu müdahalenin "gayri resmi" uygulamalarına tanık olduk gerçi, ama bugün -diğer zor durumdaki gruplara uygulanmayan- bu resmi müdahaleye karşı çıkmazsak, yarın sadece hükümetin plağını çalan bir medya görüntüsünden yakınmaya hakkımız kalmaz.***"Star olayı"ndan alınacak ne çok ders var:Şirket işleriyle yayıncılık işinin birbirine karıştırılmaması gereği...Parti ile gazete arasına mesafe koyma zarureti...Yayın organlarının grup çıkarlarını kollayan birer silaha, yazarların tetikçiye dönüştürülmesinin zararı...Hükümetin yayıncılık alanına doğrudan müdahalesinin sakıncaları... vs.Bence bundan böyle dolandırıcılara, değil gazete çıkarma izni, zeytinyağı ihracı izni bile verilmemeli; ama bir gazete ve televizyon, polis nezaretinde tırnakları sökülüp "KİTleştirilirken", "gazete komiserleri"nce yazıları sansürlenen meslektaşlarımızın (küfretmeden) yazma özgürlüğü de savunulmalı...Yarın o özgürlük hepimize lazım olur. can.dundar@e-kolay.net ***