Gözümle görmesem inanmazdım:
Son yılbaşı gecesi Kenya'da, Mombasa'nın Hint Okyanusu'nun beyaz dalgalarıyla yıkanan bir kıyısında Afrikalı bir şantör, klavyesinin başına oturdu ve bizim orada olduğumuzu bilmeden Tarkan'ın "şımarık"ını söylemeye başladı.
Dikkat; çalmaya değil söylemeye...
Müthiş bir görüntüydü: Bizim Afrikalı, kırık bir Türkçe ile sahneden öpücükler savuruyor, pistte yedi düvelden insan göbek atıyordu.
Son birkaç ayda Milliyet'in TIR'ıyla gittiğim Anadolu kentlerinde de benzer bir tabloyla karşılaştım.
Ülkenin değişik köşelerinde gencecik kızlar, oğlanlar teybe Karma'yı, parmağa zilleri takıp Tarkan gibi dansetmeye çalışıyorlardı.
Nihayet geçen haftasonu Ankara'da izledim Tarkan'ı...
Miraç Kandili'ydi, kriz ertesiydi, savaş gecesiydi ama 35 milyondan satılan koltuklar tepeleme dolu olduğu gibi, spor salonunun pistinde ayakta bile yer yoktu.
Kapıda köfteciler "Tarkan bunları yiyip meşhur oldu" diye bağrışıyor, zilciler, çifti 1 milyondan "Tarkan zilleri" satıyordu.
Kimi sabahtan gelip ön sırada yer tutan 7 bine yakın genç, Tarkan'ı Beatles belgesellerinde işittiğimiz türde çığlıklarla karşıladılar.
Kültür Bakanı'nın makamında Tarkan'a "Sayın Tevetoğlu" diye hitap eden o mülayim Ankara gitti, yerine baştan çıkarılmış, çılgın bir başkent geldi.
* * *
Herhalde daha önce hiçbir Türk müzisyene bu çapta bir organizasyon kısmet olmadı.
Her konserde ses tertibatından sahne düzenine, koruma hizmetlerinden saç ve kostüme kadar 200 kişilik bir ekip çalışıyor. Sahnedeki yuvarlak dev ekrana İzzet Öz ve ekibinin hazırladığı görüntüler yansıyor. Tarkan'ın ilk günden beri değişmeyen iki yoldaşı, Süheyl ve Uygar, bütün bu seferberliği koordine ediyorlar.
Ve
"dev prodüksiyon", krize rağmen iş yapıyor.
Konser öncesi, siyah kadife kaplı bir odada saçları fönlenirken gururla anlatıyor Tarkan:
"Karma 2 ayda 1.5 milyon sattı. Bir o kadar da korsanı satsa 3 milyon satış. 15 konserde 10 bine yakın seyirci. Üstelik daha klip yok. İlk klibi 'Hüp'e çekeceğiz".
Nasıl oldu bu krizde?
"Herhalde ihtiyacı vardı insanların..."
* * *
"İhtiyaç" ayan beyan ortada... Nitekim sohbetimiz bitip de konser vakti gelince seyirci, yardım bekleyen kazazedeler gibi çığlık çığlığa
"kurtarıcı"sını salona çağırıyor.
Tarkan derin dekolteli bluzu ve daracık pantolonu ile asi bir Çingene görüntüsünde çıkageliyor.
Hiç detone olmadan 2 saat müthiş bir performans sergiliyor. Elvis Presley'den, Mick Jagger'dan, Michael Jackson'dan rüzgarlar estirerek şarkı söylüyor, dans ediyor, göbek atıyor.
Hemen yanımda başörtülü bir genç kız, hayran gözlerini sahneye dikmiş iki yana salınıyor.
Ve Tarkan, kurallar ve yasaklar kentinin tutsaklarına
"kuralsız, yasaksız bir gece" vaat ediyor.
Vücuduna dokunuşunda, çıplak göğsünü işveyle kapatıp açmasında, zil takıp oynarken spotlarla aydınlatılmış kalçalarını titretmesinde ayan beyan bir cinsellik kıvılcımı var. O kıvılcım, sahneden alev alev püskürerek salonu ateşliyor ve nesillerdir durgun akan ar damarında derin çatlaklara yol açıyor.
Tarkan soyundukça, genç kızların vücudundan kopmuş küçük giysi parçacıkları sahneye doğru uçuşuyor:
"Açılıp saçılmak hoşuma gidiyor. Bu, ruhumda var" diyor Tarkan;
"Belki ben salona erotizm yayıyorum, ama salondan da bana yansıyor. Ön sıradakiler 'Yavrum... ben seni yerim' diye bağırıyorlar. Gaza geliyorum".
* * *
1950'lerin ortalarında Elvis Presley Amerika için neyse, 2000'ler Türkiye'si için de Tarkan o...
ABD, deli dolu 1960'ların arifesinde muhafazakar kabuğunu kırmaya çalışırken, müzik endüstrisinin iyi koku alan menejerleri
"Elvis formülü"nü üretmişlerdi.
O formülü Burak Eldem ve İzzet Eti,
"Rock Tarihi"nde (imge. 1985) şöyle özetler:
"Yaratılacak kahraman, özgürleşen kadınların beğenisini kazanabilmesi için sıradan bir serseri görünümünde ama, mutlaka yakışıklı ve bebek yüzlü olmalıydı. İyi dans etmeli, isyankar bir görüntü yansıtmalı, belirgin bir cinsel çekiciliği olmalıydı".
Bu sihirli formülle Elvis Presley'in plağı 6 ayda 8 milyon satmıştı.
Bu prototipin Tarkan'a bire bir uyduğunu herhalde fark etmişsinizdir.
Sahnedeki ve özel hayatındaki cesareti, müzik tarihinde ancak Zeki Müren'le kıyaslanabilir - ki, son
"çıplak fotoğraflar" skandalında Mehmet Gül'ün kendine dönük taarruzunu, bir karşı saldırıyla bertaraf etmedeki ustalığı Zeki Müren'e bile şapka çıkarttıracak cinstendi:
"O olayda tahmin edilenin tam tersi oldu. İnsanlar daha çok sahiplendiler bana..." diyor.
* * *
Peki nereye doğru gidiyor Tarkan?...
Sorunun en kısa vadeli cevabı:
"29 Ekim'de hayatında ilk kez Harran'a konser vermeye gidiyor".
Sonra, birkaç yurtiçi konser daha... ve yurtdışı turnesi başlıyor:
Avrupa, Latin Amerika, belki Afrika konserleri...
Gelecek 1.5 yılı şimdiden planlanmış durumda...
"Bu kadar sıkı planlama biraz sıkıcı olsa da... öyle..."
Bu arada yıllardır gündemde olan İngilizce albüm çalışmaları sürecek:
"En doğru zamanda ve en iyisiyle çıkmak istiyorum. O yüzden o anı ve besteyi bekliyorum" diyor.
Sinema da öyle...
"Doğru zamanda, doğru senaryo ile mutlaka..."
Bu arada başka bir sürprizin hazırlığında:
Kendi firması ile prodüksiyonlara başlıyor. İlk albüm Nazan öncel'e çıkacak.
"Ticarete atılıyorsun yani" diyorum.
"Eh, yaşım da geçiyor artık" diyor gülümseyerek:
"30'uma geldiğim anlaşılıyor mu?"
* * *
Çıkışta tükürük köfteci gece boyu
"bu sosyete çocuklarına zırnık bile satamadığı"ndan yakınırken 30'larında iki kadının konuşmalarına kulak kabarttım:
"Tarkan'ın göğüs kıllarına dikkat ettin mi, hepsi aynı hizada ve aynı tarafa taranmıştı" diyordu biri...
30'larına geldiklerini fark etmedikleri belliydi.
Belki de
"asi Çingene"nin başarı sırrı bu
"unutkanlık"ta gizliydi.