Gazetelerin birinci sayfasında "Katili öğrenmek için aranacak telefon numaraları" yazılıydı.Ararsanız, Dallas dizisinin kahramanı JRı kimin vurduğunu öğrenebilecektiniz.Kanlı bir iç savaşta on binlerce evladını toprağa gömen ülke, bir askeri darbeden iki ay sonra ekran başına geçmiş, kendi evlatlarının değil, JRın katilini soruşturuyordu.Benim için "televizyon körlüğü"nün miladı orasıdır.* * *12 Eylülden sonra renklendirildi televizyon...Yayın saatleri artırıldı.Askeri yönetim, hem propagandasını hem uyutma kampanyasını o kutudan yürüttü.Sonra Özalla özel kanallar açıldı.Beyin yıkayan bir borazana dönüşmüş "kamu yayıncılığı"nın tekeli kırıldı; yayın ortamı piyasanın insafına bırakıldı.O güne kadar yasak, tehlikeli, ayıp bilinen ne varsa 20 yıl boyunca ekrandan yağdırıldı:Kan, şiddet, küfür, seks, arabesk, dansöz, kumar...Yıllar yılı dünyaya tek siyah beyaz kutudan bakmaktan bunalmış toplum, bu rengarenk şenliği görünce akın akın ekran başına toplandı.Bu izleyici, reklamcıya satıldı.Ve öldüresiye bir düzey düşürme yarışı başladı.En çok izlenen, en berbatı sunandı."Dünyanın en çok televizyon seyreden toplumu" böyle yaratıldı.* * *Milli Eğitim Bakanlığının bir raporu, günlük TV izleme süremizi 3.5 saatten 4 saate çıkararak - ABD ile birlikte - "Dünyanın en telekolik halkı" tahtına oturduğumuzu bildiriyor.20 yılda ekrana kilitlenmiş 50 milyon insan yarattık her yaştan...Halkımız ne eşine, ne sevdiğine, ne çocuğuna ayırdığı vakti beyazcama veriyor.Peki seyrettiği ne?Rating yarışının seyrine göre kah yerli film, kah reality show, kah yarışma, kah yerli dizi...Başında kesekağıdıyla çocukken uğradığı tecavüzü ballandırarak anlatan kadınlar, bir turnike başında kendisiyle dalga geçen sunucuya "Biraz yardım" diye yalvaran yoksullar,hangi kaynana hangi gelini seçecek, hangi pop star adayı elenecek, ünlüler çiftliğinden ilk kim gidecek diye uykusu kaçanlar,...ve ekrandan kovulan (veya kalıp günbegün çamura bulanan) usta haberciler, belgeselciler, yayıncılar...TV seyircisi patlarken kitap okuru yok oluyor.Bir Japon yılda 25 kitap okurken, Türkiyede 6 kişiye yılda ancak bir kitap düşüyor.* * *Son 20 yılın televizyon yöneticileri bu tabloya bakıp "Biz ne yaptık?" diye dövünüyor mudur, yoksa eseriyle övünüyor mudur acaba?Evlerine sokmayacakları adamları star yaparken, abazanlara gezi programı satarken, kaliteli yapımlara inatla kapıyı kaparken "Yaydığımız şiddet ileride bizi de vurur, cehaleti övmek çocuklarımızın geleceğine mal olur, bunca saçmalığı izleyen bir toplum hepten aptal olur" diye düşünmüşler midir?Yoksa "Bizim işimiz sinekleri cama yapıştırmaktı; onlar da bu kadar hevesle yapışmasaydı" mı diyorlardır.Onlar ne derse desin; kesin olan bir şey var ki, onarımı kuşaklar sürecek bir tahribat yaşadık son 20 yılda...Müsebbiplerinden insaf beklemek saflık olur.Yapılacak şey, durumdan rahatsız olan yayıncıların, izleyicilerin örgütlenmesi ve yeni bir yayıncılık anlayışını zorlamasıdır.Son TV seyircisi de körleşmeden... can.dundar@e-kolay.net 12 Eylülden sadece 8 hafta sonraydı.