Burası şiddetin ülkesi... Son 30 yılda teröre verdiğimiz canın, malın, paranın, zamanın haddi hesabı yok. Ne yazık ki daha da uzun süre terörle yaşayacağımız belli...
Fakat terör, “ölüm acısı” gibi, her seferinde yeni karşılaşmışız gibi şaşırtıyor bizi; şaşkına çeviriyor, elden ayaktan düşürüyor. Ne yapacağımızı bilemiyoruz.
Önce üzülüyor, korkuyor, panikliyoruz; sonra, “bu ülkenin huzura ermeyeceğine” dair bir yılgınlık basıyor.
Bir süre yüreğimiz ağzımızda yaşıyoruz, ardından unutuyoruz; bir sonraki terör tuzağına kadar...
Teröre karşı eğitilmeye ihtiyacımız var.
Hepimizin...
* * *
Başta “sokaktaki adam”ın...
Bir yerde bomba patlıyor. Bu tuzağın başına bin kişi toplanıyor. Ve ikinci bomba, meraklıları öldürüyor.
Patlama olduğunda ne yapmamız gerektiğini biliyor muyuz? Herhangi bir yerde buna ilişkin haber, duyuru, ilan, afiş gördünüz mü?
Ya ilk yardım? Yaralılara nasıl müdahale edeceğiz; ilkin kimi haberdar edeceğiz; taşımak mı iyidir, bekletmek mi; bu konularda kime danışabiliriz ki?
Medya? 30 yıldır hâlâ, yayını 3 dakika geciktirmeyi göze alıp saldırıya uğrayanların kan revan içindeki görüntülerini kapatmayı öğrenemedik. Aynı kanlı görüntüleri müzikle soslandırıp tekrar tekrar vermenin ancak panik yaratmaya ve terörün işine yaradığını anlayamadık. Tabii bir de ülkenin yasa büründüğü gecelerde vur patlasın çal oynasından vazgeçemeyenler var. Ama onların eğitim sorunu daha derin...
* * *
Polise gelelim... Emniyet, büyük komplo teorilerine malzeme toplamak için keyfi telefon dinlemelerden kafasını kaldırıp acilen asli istihbarat çalışmasına ağırlık vermeli. Düzenli ordunun, “gerilla mücadelesi”ne göre yapılanması yıllar aldı. Şimdi terör, şehirde... Buna göre teçhiz olmak, altyapısını buna göre kurmak, bu alanda uzmanlaşmak, yurttaşı tedirgin etmeden güvenlik önlemi almak, istihbarat ağını, delil toplama tekniklerini geliştirmek çok önemli.
İngiltere’de bu konular üzerine çalışan bir arkadaşımla konuştum dün: “Yeni Londra valisi, şehrin suç haritasını hazırlattı” dedi:
“Artık hangi semtte hangi suçun yaygın olduğunu biliyor ve ona göre lokal düzeyde riski azaltıcı önlemler alıyorlar. Teknolojiye, güvenlik kamera sistemine, metal dedektörlerine ciddi yatırım yapıyorlar. Bu mücadelenin halktan kopuk yürütülemeyeceğini, herkesin başına bir polis dikilemeyeceğini biliyorlar. O yüzden kamunun bilinçlenmesine büyük önem veriyorlar. Her yer ‘Nasıl korunursunuz’u anlatan posterlerle dolu... BBC’de program yapıyorlar. Ayrıca buna ilişkin bir internet sitesi ( duruma hazırlık), herkesin yapabileceklerini duyuruyor.”
* * *
Tabii sivil toplum kuruluşlarının yılgınlığı dağıtmak için ortak refleks göstermesi, yeni tepki biçimleri geliştirmesi de çok önemli...
Belki daha önemlisi, terörü lanetleme kolaycılığını aşıp onu doğuran, besleyen, büyüten koşulların toplumda açıkça tartışılması, “bataklığın kurutulması” konusunda siyasetin cesaretlendirilmesi, çözüm üretimine, başta sorun sahipleri olmak üzere herkesin dahil edilebilmesi...
İki bombanın yeniden ve kanla hatırlattığı dersler bunlar...