Can Dündar

Can Dündar

candundarada@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Liseden orta dereceyle mezun olmuş. Sakin bir kişilikmiş.
İçe kapalıymış.
Sevecenmiş.
Çok arkadaşı yokmuş.
Kızlarla arası bozukmuş.
Bilgisayar karşısında uzun saatler geçirirmiş.
Almanya’da eski okulunu kana bulayan 17 yaşındaki Tim, böyle biri...
Ve bizde bunlardan öyle çok var ki...
Neden çok şükür- (şimdilik?) okul basıp taramıyorlar?
Almanya, Türkiye’den çok farklı da ondan...
* * *
Saldırının gerçekleştiği andan itibaren hem Türk hem dünya medyasından olayı takip etmeye çalışıyorum.
Genelleme yapmak doğru olmayabilir; ama belirgin bir farklılık gözlüyorum.
Biz, hemen saldırganın kişisel özelliklerine yoğunlaşıyoruz.
“Bunu nasıl bir manyak yapmış olabilir”i deşiyoruz.
“Silaha düşkünmüş”, “Kızlarla kötüymüş”, “Okula küsmüş”ün üzerinde duruyoruz.
Popüler Batı medyası da çoğunlukla böyle yapıyor. Ama Batı’nın daha ciddi yayın organları ve çoğu devlet yöneticisi, katilden çok kendine bakmayı tercih ediyor; “Tim nerede yanlış yaptı”dan çok, “Biz nerede hata yaptık”ı sorguluyor.
Biz, Tim’in silah düşkünlüğünün altını çiziyoruz; Alman medyası silah ruhsatlarındaki artışa bakıyor.
Biz depresif ruh halini inceliyoruz; Alman meclisi bilgisayar oyunlarındaki şiddeti tartışıyor.
Biz çocuğun kızlarla ilişkisini yazıyoruz; Alman kamuoyu aile yapısını kurcalıyor.
Oysa toplumsal boyutu sorgulasak, belki de Türkiye’deki geleneksel ilişki ağının bu tür katliamları engellediğini ortaya çıkaracağız.
* * *
Son uçak kazasında da aynı şey olmadı mı?
Türk medyasının çoğu, kazadan hemen sonra pilotları kahraman yaptı. Onlarda da hata olabileceği anlaşılınca da bu sefer suçu hepten üzerlerine yıktı.
Biz “korkusuz pilot/uykusuz pilot” gelgitinde bocalarken Hollandalılar teknik soruşturmaya girişmişti; uçağın elektronik aksamı, havaalanı trafiği, hava koşulları incelendi.
Belki kendine toz kondurmayan ataerkil kültürün etkisiyle, belki özeleştiriye uzak otoriter eğitimin katkısıyla, belki “düşmanlarca kıstırılmış”lık psikolojisinin yarattığı feveran içgüdüsüyle, belki bireyi topluma feda eden bir geleneğin neticesinde, her nedense, genelde buralarda biz, acilen “alkışlanacak kahramanlar” veya “taşlanacak hainler” bulma yarışına girişiyoruz; oysa kahraman veya hain üretmeyecek sistemi kurmanın yollarını aramak gerekiyor.
Köhne zihniyet, sistem hatalarını bireyin üzerine yıkma ya da tersine, sistemin başarısını bireye mal etme eğiliminde...
Çağdaş akıl ise sistemdeki hatayı saptayıp tekrarlanmaması için uğraşıyor.
* * *
Hiç kuşkusuz siyasette partiden çok liderin öne çıkmasının nedeni de bu yaklaşım...
Seçimde programlar değil, genel başkanlar yarışıyor.
CHP’nin başarısızlığı külliyen Baykal’a fatura ediliyor; AKP’nin başarısı sadece Erdoğan’ın karizmasına bağlanıyor.
Siyasal kültür, mevcut konjonktür, iç ve dış dinamiklerin değişmesi pek sorgulanmıyor.
O yüzden de ya lider ilelebet gitmiyor ya da gitse bile partide durum değişmiyor.
“İnsanı koşullar yaratır”a inanan kültürle, “İnsan, kendi koşullarını yaratır”a güvenen kültürün farkı bu...
Aynı özelliklere sahip çocukların Almanya’da farklı, Türkiye’de farklı davranmasının nedeni de bu...