Can Dündar

Can Dündar

candundarada@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı




STRASBOURG'daki Avrupa Caddesi'nin Ren Nehri'yle kesiştiği yerde şeffaf bir bina var. Binanın dışı cam... İçeride odalar, asansörler, kitaplık transparan... Dışarıdan bakan, içeride ne olup bitiyorsa görebiliyor.
Burası Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi...
Mahkeme, adeta tam teşekküllü bir hastane... Avrupa'ya girmek için "sağlam raporu" isteyenlerin röntgen filmini çekiyor.
Camdan içeri bakınca Türkiye görünüyor bütün çıplaklığıyla...
Röntgen filminde, yakılan köyler, göçen köylüler, işkence yapılan gençler, kapatılan gazeteler, partiler görünüyor. Bütün hastalıklar ortaya çıkıyor ve "hasta adam", Avrupa için vize almakta zorlanıyor.

* * *
İşin acıklı yanı, Türkiye, Avrupa ailesinin kurucularından biri... Ama "sağlam raporu" alıp Doğu Avrupa'dan aileye yeni katılanlar bile bugün Türkiye'den şikayetçi durumdalar. Onlar idam cezasını kaldırma koşuluyla Konsey'e girdiler, 51 yıllık üye Türkiye hala kaldıramadı.
"Ağlama duvarı"na dönen mahkemedeki rakamlar vahim:
Başvuru hakkının tanındığı 1987'den bu yana 4127 kişi Türkiye'den şikayetçi oldu.
Bu başvurulardan şu ana kadar 138'i karara bağlandı.
Türk hükümetinin kazandığı dava sayısı 3.
Kaybedip tazminat ödemeye mahkum olduğu dava sayısı 107.
Bunların 53'ü istimlak, 21'i ifade özgürlüğü dosyaları...
25 davada da dostane çözüme gidildi.
Hükümet son zamanlarda "dostane çözüm"e giderek, karar çıkmadan yurttaşlarına tazminat ödüyor ve bu yolla davanın düşmesini, siciline mahkumiyet kaydedilmemesini sağlıyor.
Ancak mağdurlara ödenen tazminat miktarı milyonlarca doları buluyor. Köy yakanların, işkence yapanların günahını yurttaşlar ödüyor.
* * *
Şimdi gündemde Türkiye'nin geleceğini ilgilendiren davalar var.
Haziranda Yüksek Askeri Şura kararları geliyor.
Türban davaları sırada...
Kıbrıs çıkartmasında evi işgal edilen bir Rum'un açtığı ve Türkiye'nin 640 bin dolar tazminata mahkum edilmesiyle sonuçlanan Loizidu davası, binlerce Rum'un aynı taleple mahkemeye koşma tehlikesini ve Kıbrıs'ta çözüm zorunluluğunu beraberinde getiriyor.
Devletin istimlak bedellerini geç ödediği gerekçesiyle açılan yüzlerce dava uzadıkça tazminat miktarı, gecikme faiziyle müthiş meblağlara ulaşıyor.
Türkiye, içeride reformu geciktirdiği için, dışarıda sıkıştıkça sıkışıyor.
* * *
Görüştüğümüz Avrupa Konseyi yetkilileri Mahkeme'nin sürekli ceza kesen bir otorite olarak görülmesinden rahatsızlar.
"Parası neyse verelim, işkenceye devam edelim" zihniyetinin kabul edilemeyeceğini söylüyor, ihlallere neden olan ortamı düzeltecek reformların bir an önce yapılmasını istiyorlar.
Her şeye rağmen olumlu gelişmeler de var.
Türkiye son 2 yıldır "Aleyhine en çok dava açılan üye" koltuğunu Rusya'ya kaptırmış durumda.
Güneydoğu'dan gelen dava sayısı nispeten azalmaya başladı. İşkence başvurularında da azalma var. Ulusal Program'daki "tazminatı işkence yapana ödetme" formülünün caydırıcı olabileceğine inanılıyor.
Ancak en çok baş ağrıtan ifade özgürlüğü davaları sürüyor.
* * *
Gelelim "iki büyük dava"ya...
Her an açıklanması beklenen Refah davası, hem Fazilet'in hem Erbakan'ın kaderini belirleyecek.
Türkiye'nin kanayan öbür yarası, Apo davasının da yıl sonuna kadar kesinleşmesi bekleniyor.
Bu "iki kritik dava", şeffaf binadan nasıl görünüyor?
Hafta sonu bu konuda ipuçları vereceğiz.