"Panik atak" psikolojik bir hastalığın adı...
Ben, bir dostumun başına gelince ilgilenmeye başladım ve son 10 yılda, özellikle metropollerde hızla yayıldığını öğrendim.
Halen her 4 kişiden 1'inin "panik ataklı" olduğu söyleniyor.
Hastalık o kadar popüler ki, adına bir rock topluluğu, bir de internet sitesi var. (Panik - Atak@com)
* * *
Panik atak, "aniden ortaya çıkan, yoğun kaygı - bunaltı - korku karışımı bir nöbet"...
Nedensiz gelen ve 10 dakikada zirveye ulaşan bu nöbet, çarpıntı, terleme, ürperme gibi belirtilerle doğuyor ve öyle yoğun bir endişeye yol açıyor ki, insan o an kalp krizi ya da felç geçireceğini, aklını kaçıracağını, düşüp bayılacağını hissediyor; sonunun geldiğini sanıyor.
Hasta aslında fiziki bir sorunu olmamasına rağmen, bu evhamla acil serviste alıyor soluğu... Çoğu zaman da yanlış tedavi arayışlarına giriyor.
Panik atakın asıl tahrip edici yanı, hastada bir "bozgun"a yol açması...
Canı bir şey yapmak istemeyen, yalnız kalamayan, her cebinde ayrı ilaç taşıyan, TV haberlerinden aşırı etkilenen, bir türlü rahatlayamayan, içi sıkılan, gergin, kaygılı, bunalımlı, keyifsiz insanlar yaratıyor.
* * *
Dikkat ettiniz mi; belirtiler tıpatıp Türkiye'nin ruh haline uyuyor.
Sürekli geleceğinden kaygılanan, her an parçalanıp bölüneceğinden korkan, "4 yanım düşmanlarla çevrili, herkes bana karşı" paranoyasıyla daimi teyakkuzda yaşayan bir ülke burası...
Bir komutanın ayak üstü söylediği 4 cümleyle milli moral tarumar oluyor; Köşk'te yaşanan bir tartışma ekonomiyi berhava ediyor, "kışın komünizm gelecek", "yazın irtica hortlayacak", "AB bizi yutacak", "PKK siyasallaşacak" vehminin yarattığı "hasta adam" psikolojisi cümlemizi teslim alıyor.
* * *
Oysa panikleyecek kadar ağır bir durum yok ortada...
Kim ne derse desin Türkiye halkı, Batı yolunda 150 yıllık yolculuğunu düşe kalka sürdürüyor.
Kamuoyu yoklamaları, toplumun Avrupa idealini, laik yaşam biçimini desteklediğini, idam konusunda kindar olmadığını gösteriyor; ekonomik göstergeler ise durumun Arjantin kadar vahim olmadığını...
Yani aslında "bünyede" ölümcül bir hastalık yok.
Sorun "kafada"...
Sorunun kaynağını doğru teşhis edemediğimiz için, çareyi de yanlış tedavilerde arayıp vakit kaybediyoruz.
Özgüvenini yitirmiş, yarından umudunu kesmiş, paranoyak bir ruh hali, hepimizi kör bir kuyunun içinde rehin tutuyor.
* * *
Hastalığı aşmak için yatıştırıcı ilaç tavsiye ediliyor, ancak hastayı uyuşturan bu yöntem kalıcı çözüm değil.
Kalıcı tedaviyi Panik Atak internet sitesinde bir hasta şöyle tanımlıyor:
"Nöbet, bir gün araba kullanırken geldi. Ona 'Sen paniksin. Seni yeneceğim. Beni hastaneye götüremeyeceksin' dedim. Üzerine gittim ve onu yendim."
İhtiyacımız olan şey, bu kararlılık...
Her olumsuz belirtiye felaket anlamı yüklememek, çözülemeyen sorunları hayatın sonu gibi algılamamak...
Ortak irademizle ve akılla, çağdaş bir ülke, temiz bir toplum idealini gerçekleştirebileceğimiz konusunda kendimize güvenmek...
Ve umudu hiç ama hiç yitirmemek.
Paniğin atağını geriletebilmenin tek yolu bu...