Can Dündar

Can Dündar

candundarada@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


12 Eylül'de askerler YÖK'ü icat edip üniversitede tarihin en ağır tasfiyesini başlattığında, "akademia" ne tepki verdi hatırlıyor musunuz?
Kampüslerin yanıp tutuştuğu Haziran 1982'de 100'ü aşkın bilim adamı ortak bir bildiri kalem alıp, Milli Güvenlik Konseyi'ne sundular.
Heyecan içinde gidip bildiriyi okuduk. Özeti şuydu:
"Bira gençleri alkolizme sürükler. 18'inden küçüklere bira satılmamalı, TRT'de reklamları yasaklanmalıdır."

* * *

En değerli akademisyenlerin, sakallı, bıyıklı, muhalif vs. diye ikişer satırlık yazılarla kapı önüne konduğu günlerde üniversiteden yükselen tek "toplu ses" buydu işte...
Herkes sinmişti gerçi; sendikalardan partilere, derneklerden meslek örgütlerine kadar kimsenin çıtı çıkmıyordu. Ama bir ülkenin beyni, öncü gücü, düşün dergahı sayılan üniversitenin "ihaneti" en ağırıydı.
Bu duyarsızlık zamanla şu sonucu yarattı:
1983'te bir profesör maaşı (81 bin lira) orgeneral maaşına yakındı.
Bugün bir profesör maaşı (700 milyon lira) yarbay maaşına yakındır.

* * *

Üniversite bana şunu öğretti:
Siz ensesine vurulunca ağzındaki lokmayı gönüllü verenlerdenseniz, ensesi kalınlar, ensenizde boza pişirmekten yılmazlar.
53 üniversite rektörünün bugün yapacakları "toplu eylem"i de bu çerçevede değerlendirmek gerek.
Üniversite nihayet - ve ne yazık ki iş işten geçtikten sonra - kendi sorunları için ayağa kalkıyor. Akademia'nın uzun kış uykusundan uyanabilmesi için son darbenin de vurulup araştırma fonlarının kaldırılması gerekti. Oysa aradan geçen 15 yılda neler olmamıştı ki:
Üniversite sayısı 19'dan 72'ye çıkarıldı.
Öğrenci sayısı 1.5 milyona dayandı.
Akademik personel 50 bini aştı.
Buna karşın bütçeden üniversiteye ayrılan pay yüzde 4'ten yüzde 2.2'ye düşürüldü.
Üniversite bilgi üreten merkez olmaktan çıktı, insan gücü yetiştiren bir meslek okulu haline dönüştü. Akademisyen olmak istemeyen gençler, kendine daha iyi iş arayan akademik ve idari personelle erozyona uğradı.
Şimdi parasız devlet üniversiteleri kan kaybını durdurabilmek, 2 - 3 kat maaş veren yeni özel üniversitelere kaptırdıkları kadroları elde tutabilmek, kitaba, araç gerece, bursa para bulabilmek, 160 kişilik sınıflarla vakıf üniversiteleriyle rekabet edebilmek için destek arıyorlar.

* * *

Geçen hafta, hayatını bilime adamış bir profesörün, ODTÜ'deki tez hocamın masasında tek sayfalık bir duyuru vardı:
Tasarruf genelgesi çerçevesinde odasındaki telefondan yapacağı görüşmelerin 3 dakikayla sınırlı olacağı ve faturanın kendisine ödetileceği bildiriliyordu.
Tıpkı çocukluğumun bakkal telefonları gibi...
Bu koşullarda, komik maaşlarla, 160 kişilik sınıflarda bir öğretim üyesi nasıl akademik araştırma yapacak, nasıl araç gereç kitap alacak, nasıl uluslararası konferanslara katılıp ufkunu geliştirecek, bilgi üretip ülkenin, toplumun önünü açacak?
Rektörler işte bu yüzden eyleme geçiyorlar.
Sıkıntı şurada ki, toplanacakları YÖK binası, aynı zamanda başlarına gelen çoğu melanetin nedeni olan mekan...
Ve onlar 15 yıldır seleflerinin en azından susarak ortak oldukları bir suçun kurbanı durumundalar...