Can Dündar

Can Dündar

candundarada@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


"İşyerinde pantolon hakkı" isteyen kadınları çok iyi anlıyorum.
Benim lise yıllarımda da bazı işgüzar yöneticiler elde makas kapıda beklerdi:
Uzun saç ve İspanyol paça pantolonla gelen öğrencilerin, önce yolunu, sonra saçını ve paçasını; hatta okulla ilişkisini kesmek için...
O kadar abartmışlardı ki, benim Elvis paça lacivert pantolonum "ıssız bir adaya düşersem yanıma alacağım 3 şey"den biri haline gelmişti.

* * *

Niye eğitimin onca meselesi varken buna takmışlar, paçama dolaşmışlardı hala anlayamam... Tıpkı bugün Başbakan Ecevit'in kadınlara pantolon yasağının nedenini anlayamadığı gibi...
Kudret Emiroğlu, "Gündelik Hayatımızın Tarihi"nde (Dost Y. 2001) "pantolon" adının 16. yüzyıl İtalyan komedi geleneği "Commedia dell'arte"nin bol pantolonlar giyen kahramanından geldiğini ve tiyatro toplulukları aracılığıyla 19. yüzyıla kadar Avrupa'ya yayıldığını yazıyor.
Edmondo de Amicis ise "İstanbul"da (Kültür B. Y. 1986), pantolonun yayılması ile Türklerin değişmesi arasında bağ kuruyor:
"Her gün binlerce kaftan kaybolmakta ve binlerce istanbulin ortaya çıkmaktadır; her gün eski bir Türk ölmekte ve Tanzimatçı bir Türk doğmaktadır."
Tanzimat'tan itibaren cübbe yerine ceket geçtikçe, şalvar da daralıp pantolona dönüştü. O gün bugündür pantolon "medeniyet ölçüsü" olarak görüldü. (Emiroğlu, s. 227)

* * *

Bu, işin erkek yanı!..
Kadın yanına gelince...
"Medeniyet ve cinsiyet" tanımını erkekler yaptığından, erkek için "medenilik ölçüsü" sayılan pantolon, kadın giydiğinde "cinsellik ölçüsü" sayıldı.
Pantolonun vücut hatlarını ortaya koymaktaki becerisi, onu erkek gözünde iki bacaklı bir "tahrik kalıbı" haline getirdi.
Ve erkekler kendi gözleri yerine, kadınların giysilerine hakim olarak "mesele"yi halletme yoluna gittiler.
Şimdi kadınlar da haklı olarak, bacağına ne giyeceğine özgürce karar verme hakkı için eyleme gidiyorlar.

* * *

Gazetelerde "pantolon yasağı" haberinin yanında "yüzyılın keşfi" sayılan "zencefil"i hiç beğenmediğimiz ve bunun trafikte iş yapmayacağına inandığımız haberi vardı.
Bu topraklarda zamanında telgraf için de, matbaa için de, otomobil için de benzer yorumlar yapılmıştır.
Çinliler kağıdı, Almanlar matbaayı, İngilizler lokomotifi icat ederken, Türklerin insanlığa katkısı bu icatlara burun bükmek ya da tehlikeli sayıp yasaklamakla sınırlı kalmıştır.
Belki de o yüzden 21. yüzyıla, 11'inde everilmiş kızlar, canlı yayında rüşvet alan bürokratlar, kapatılan televizyonlar, sansürlenen filmler, kıyafetine yasak konan kadınlar ve uygar dünyanın en yaşlı yönetici kadrosu ile giriyoruz.
"Zencefil"e, "Abi, bildiğin tornet" diye burun kıvıran kafa, bugüne kadar yakın tarihimizdeki Varlık Vergisi, Ermeni tehciri gibi konularla hiç ilgilenmediği için birileri bu konularda film çekmeye kalktı mı, daha iyisini çekmeye çalışmak yerine, onları karalamak için kampanyalar tezgahlıyor.
Artık makasları bırakıp insanlığa "tepki" dışında da bir şeyler vermemiz gerekmiyor mu?