Sağlık uygulama tebliği, sağlık hizmetlerinin düzenlenmesi, hangi sağlık uygulamalarının SGK tarafından karşılanacağı gibi konuları düzenleyen çok önemli bir tebliğ.
Sağlık Uygulama Tebliği’nde perşembe günü yapılan değişiklik ile 3 konuda önemli adımlar atıldı. Sağlık Uygulama Tebliği’nde (SUT) yapılan değişiklik ile üniversite hastanelerinin vatandaştan alabileceği fark ücreti yükseldi. Buna göre; daha önce üniversite hastanelerinde öğretim üyelerinin mesai saatleri dışında yaptığı muayenelerde poliklinik hizmeti olarak SGK’nın belirlediği sağlık hizmet bedeli kadar, diğer hizmetlerde ise bu tutarın yarısı kadar ilave ücret talep ediliyordu.
Yapılan değişiklik ile öğretim üyelerinin mesai saati dışındaverilen poliklinik hizmetlerinde hastalardan SGK tarafından belirlenen bedelin iki katı, diğer hizmetlerde ise bu bedel kadar ilave ücret talep edilebilecek. Bu konudaki üst limit ise değişmedi. Hastalardan talep edilecek fark ücreti, asgari ücretin iki katını geçemeyecek. Üst limit korunmakla birlikte, poliklinik hizmetinde ve diğer hizmetlerde hastalardan talep edilecek fark ücretlerinin yüzde yüz yükseltilmesi, sağlık için vatandaşın cebinden çıkacak paranın artması
SORU: Sigortadan emekli dizi film oyuncusuyum. Hiçbir yere bağım olmadan ayda bir iki kez film setlerinde görev alıyorum. Çalıştığım dizide işveren olan yapımcıyla aramızda yazılı bir sözleşme yok. Bugüne kadar gider pusulası imzalayarak bölüm başına ücret alıyordum. Ancak şimdi benden makbuz düzenlememi istiyorlar. Bu durumda vergi mükellefi olarak fatura bastırmam ve fatura karşılığı ücret ödeyeceklerini söylüyorlar. Ne yapmam gerek? Cİhan K.
CEVAP: Bir kimse, ister dizide oynasın isterse inşaatta çalışsın, eğer işverenin emir ve koşulları altında, yine işveren tarafından belirlenen işyerinde çalışıyorsa, SSK’lı yani 4/a’lı olur. İşveren bu çalışanların primlerini öder. Dolayısıyla dizi oyuncuları işveren olan yapım şirketlerinin emir ve talimatı altında, işverenin gösterdiği yerde iş yaptıklarından 4/a sigortalısı yani SSK’lı olurlar. İşverenlerin bu çalışanlar için sigorta primlerini ödemesi gerekmektedir.
Bu kapsamda bir iş yapıp da, bir işverenin yanında ay içindeki çalışma gün sayısı 10 günün altında kalanlar için işveren olan yapımcının çalışanı sigortalı yapma yükümlülüğü bulunmamaktadır. Böyle bir durumda, çalışan işverenle aralarında yapılmış sözleşmeyi SGK’ya
Bir ekonominin iş yaratması için en önemli gereksinim sermayedir. Sermayesi yeterli olmayan ülkeler, yabancı yatırıma yönelir, borç alır ve bu sorunu aşmaya çalışır. Yatırım olmazsa ekonomi artı değer yaratamaz ve işsizlik artar. Yatırım miktarı istihdamı doğrudan etkilediği gibi üretilen ürünün niteliği de çok önemlidir. Hammaddeyi, ara malı dışarıdan alıp, küçük dokunuşlarla nihai hale getirip yurtdışına satıyorsanız, kâr çok düşük; bunun yerine markalı, lisanslı, patentli bir ürün yaratıp bu ürünü satıyorsanız elde edeceğiniz kâr yüksek olacaktır. Marka olup patent almışsanız ürünü kendiniz üretemeseniz dahi yüksek kâr elde edebileceksiniz demektir.
Markasız kâr olmuyor
Marka konusuna en iyi örnek Apple’dır. Apple markası altında pek çok farklı ülkede çok çeşitli ürünler üretilmekte. Apple’ın marka değeri 120 milyar Dolar. Geçtiğimiz günlerde WhatsApp 16 milyar dolara Facebook’a satıldı. Sadece bilişim ve yazılım alanında yaratılmış bu markalar müthiş bir katma değer yaratabilmekte.
Cari açığı 60 milyar dolar olan Türkiye’de, katma değeri yüksek alanlarda marka olabilmenin önemi daha iyi ortaya çıkar. Ne var ki marka yaratamıyoruz. Katma değer yaratacak ürünlerin
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, ülkemizde 11.5 milyon kadınımız, işgücüne dahil değil. İşgücü içerisinde yer almama nedeni olarak “ev işlerini” göstermişler. Sosyal güvenlik sistemi bu kitle için, çalışmadan, “isteğe bağlı sigorta” primi ödeyerek emekli olabilmelerinin önünü açıyor.
Herhangi bir zorunluluk olmadan kişinin kendi isteğine bağlı olarak SGK’ya prim ödemesi ve bu yolla emekli olması mümkün. Bu sigortalılık bir zorunluluk değildir. Kişi isterse sigorta prim öder sigortalı olur, istemezse olmaz.
Aylık alanlar yapamaz
18 yaşından küçükler isteğe bağlı sigortalı olamaz. Genel sağlık sigortası zorunlu olunca prim ödememek için ikametini Türkiye’den aldıranlar bu nedenle isteğe bağlı sigortalı olamaz.
SGK’dan aylık ve gelir alan bir kişi isteğe bağlı sigortalı olamaz. Bu nedenle daha önceki çalışmaları nedeniyle emekli olmuş bir kişi isteğe bağlı sigortalı olamaz. Babasından dul aylığı alan kadınlar isteğe bağlı sigortalı olabilir.
Küçük işyerlerinde işverenler risk analizi formlarını hazırlamak zorunda. Bakanlık bunun için formlar hazırladı. Bunları kendiniz de doldurabilirsiniz. Bu iş için başkalarına para vermenize gerek yok
Soru: Semtimize küçük bir market açtım. Emeklilik sonrası olduğu için sigortam yatıyor. Ancak şimdi de başımıza risk analizi diye bir şey çıktı. Çok para istiyorlar ne yapacağız?
Hüsnü Polat
Cevap: 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası yürürlüğe girdiği tarihten itibaren, işverenler tek bir sigortalı çalıştırsalar dahi, o işyeri için “risk değerlendirme formları” düzenleyecek. Bu yükümlülük tüm işyerleri için geçerli. Risk değerlendirmeleri form şeklinde düzenlenecek ve işyerlerinde saklanacak. Amaç, işvereni işyerindeki riskler konusunda tedbir almaya sevk etmek.
Bu risk değerlendirmelerinin nasıl yapılacağı konusunda vatandaşın kafası karışık. Tehlikeli ve çok tehlikeli büyük işyerlerinde iş güvenliği uzmanları bu formları düzenliyor. Ancak sizin örneğinizde olduğu gibi küçük işyerlerinde işverenler kime bu formları doldurtacakları konusunda endişe yaşıyorlar. Çalışma Bakanlığı bu karışıklığı gidermek için tedbir aldı. Bakkal, market ve manav sahipleri için
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, işsiz sayısı 2013 yılında bir önceki yıla göre 229 bin kişi artarak 2 milyon 747 bin kişiye ulaştı. 15-24 yaş grubundaki genç nüfusta işsizlik ise yüzde 18.7 oldu.
İşsizlikte yaşanan bu artış eğiliminin 2014 yılında da değişmeyeceği söylenebilir. Türkiye işgücü piyasasının kendine özgü sorunları bu fikri güçlendiriyor. İŞKUR’un iller bazında kapsayan araştırması bu yapısal sorunlara dikkat çeken çarpıcı örneklerle dolu.
258 bin işçi aranıyor
Verilere göre, Türkiye çapında doldurulamayan 258 bin “açık iş pozisyonu” var. Ancak, bu işlerde çalışacak insan bulunamıyor. İşte bu durum yapısal sorunlarımızın en önde geleni. Yani işverenler istedikleri nitelikte, vasıfta çalışan bulamıyor. Tabi ki sorunun temelinde eğitim politikaları ve yanlış mesleki yönlendirme var. Veriler içinde İstanbul’a ait olanları ilginç. İstanbul’a göç yüzde 4.66 oranıyla en fazla Ankara’dan gelmiş.
En çok işsiz İstanbul’da
Ülkemizde yaklaşık 8 milyon engelli olduğu biliniyor. Sosyal güvenlik sistemi gerek engellilerin kendileri gerekse aileleri bakımından bir takım düzenlemeler getiriyor. Kanunda engelli anneleri için önemli düzenleme var. Buna göre; “emeklilik veya yaşlılık aylığı bağlanması talebinde bulunan kadın sigortalılardan başka birinin sürekli bakımına muhtaç derecede malûl çocuğu bulunanların, 5510 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonra geçen prim ödeme gün sayılarının dörtte biri, prim ödeme gün sayıları toplamına eklenecek ve bu süreler emeklilik yaş hadlerinden indirilecek”.
Bu düzenleme 1 Ekim 2008’den sonrası için geçerli. Bir örnek verelim, engelli annesi olarak Ayşegül hanım Ekim 2008 sonrası 4 yıl sigortalı olarak çalışmışsa, toplam prim gününe 1 yıl ilave prim yatacak ve emeklilik yaşı da 1 yıl düşecektir. 50 yaşında emekli olacağı yerde 49 yaşında emekli olacak ve prim gününe 360 gün ilave edilecek.
Belirleyici olan rapor
İstihdam zorunluluğu, prim teşviki, korumalı işyerleri gibi uygulamalarla istihdam sorunu çözülmeye çalışan engelliler, sağlık durumlarına bağlı olarak emekliliklerinde farklı uygulamalara tabiler. Engelliler zaten sağlık durumları
8 Mart 1857’de New York’ta bir tekstil fabrikasında yaklaşık 40 bin dokuma işçisi tarafından daha iyi çalışma koşulları talebiyle bir grev başlatıldı. Ancak polis ve işçiler arasında yaşanan olaylar sonrasında çıkan yangında 129 kadın işçi hayatını kaybetti. Bu olaydan yıllar sonra, 1910’da, hayatını kaybeden işçi kadınların anısına 8 Mart’ın “Dünya Kadınlar Günü” olarak anılması kabul edildi.
1921’de Moskova’daki Uluslararası Kadınlar Konferansı’nda ise 8 Mart’ın “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” olarak anılmasına karar verildi. Dünya Kadınlar Günü’nün 60’lı yılların sonunda ABD’de de kutlanmaya başlanmasıyla etki alanı genişledi. 16 Aralık 1977’de BM Genel Kurulu, 8 Mart’ın Dünya Kadınlar Günü olarak anılmasını kabul etti. Türkiye’de ise 8 Mart Dünya Kadınlar Günü ilk kez 1921’de “Emekçi Kadınlar Günü” olarak kutlanmaya başlandı.
Çarpıcı tespitler var
8 Mart’ta tüm dünyada “Dünya Kadınlar Günü” kutlanacak. Dünya Bankası da 8 Mart’ın birkaç gün öncesi Dünya Bankası “İşte Cinsiyet 2013” raporunu yayınladı. Rapor, kadınların küresel düzeyde halen temel hak ve özgürlüklerden tam olarak yararlanamadığı ve toplumsal alanda ve iş dünyasında büyük eşitsizliklerle karşı karşıya