Torba kanunda çalışma hayatını yakından ilgilendiren dört önemli düzenlemenin önümüzdeki hafta içinde Meclis’te görüşülmesi bekleniyor. Nakdi ücret desteği, yeme - içme sektörü, sigorta prim teşviki ve geçici iş göremezlik ödeneğine ilişkin adımları birlikte inceleyelim
Önümüzdeki hafta Meclis gündemine gelmesi beklenen torba kanunda çalışma hayatını ilgilendiren dört önemli düzenleme var: Nakdi ücret desteği tutarının artırılması, yeme içme sektörüne yönelik olarak nakdi ücret desteği istisnası ve sigorta prim desteği, sigorta prim teşviklerinden geriye dönük 5 aylık yararlanma imkânının kaldırılması ile geçici iş göremezlik ödeneğinin hesaplanmasına ilişkin değişiklik.
Bu dört düzenleme ile koronavirüs salgınından en çok etkilenen sektörlerden bir tanesi olan yeme - içme sektörüne destek olunması ve sosyal güvenlik sisteminin mali dengesinin korunması hedefleniyor.
1 - Yeni bir destek devreye alınıyor
Torba kanunda yeme -
İstirahat raporu alan çalışanın istirahatli olduğu süre zarfında çalışması durumunda, işverenin söz konusu kişinin çalıştığını SGK’ya bildirmesi şart. Raporlu işçisinin çalıştığını SGK’ya bildirmeyen işverene, brüt asgari ücretin yarısı kadar, 1.788 TL ceza uygulanıyor
Çalışanlar hastalık durumunda işe gitmekte zorlanabiliyor ve iyileşmek için evde istirahat etmek isteyebiliyor. Böyle bir durumda, hastalanan çalışanın devamsızlığının nedenini hastaneden aldığı sağlık raporu ile kanıtlaması gerekiyor. Eğer çalışan hastalandığını gösteren raporu işverenine veremezse, yaptığı devamsızlık mazeretsiz olarak kabul ediliyor. Diğer taraftan, pek çok işverenin çalışanların sık sık rapor almasının yol açtığı suistimaller konusunda şikayetçi olduğu görülüyor.
Rapor parası nedir?
Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) tarafından hastalık sigortası kapsamında sigortalılara raporlu olduğu günler için geçici iş göremezlik ödeneği ödeniyor. Hastalanan ve bunu istirahat raporu ile belgeleyen sigortalılara istirahatlı oldukları
Pandemi önlemi olarak getirilen fesih yasağını dengelemek için işverene verilen, işçileri ücretsiz izne çıkarma inisiyatifinde, fesih yasağının kalkmasıyla önceki düzenlemeye geri dönülecek. İşverenler, işçilerin onayı olmadan onları ücretsiz izne çıkaramayacak.
Çalışma hayatında pandemi nedeniyle yapılan bazı düzenlemeler, normalleşme süreci ile değişikliğe uğruyor. Verilen kimi haklarda pandemi öncesi düzenlemelere dönülürken kimi destekler de yürürlükten kalkıyor. Bunlar normalleşme için gerekli adımlar. Ancak işçilerin ve işverenlerin hak kaybına uğramamaları için bu değişiklikleri takip etmesi, değişikliklerin gereklerine göre davranması şart. Yazı dizimizin son bölümünde de bu konuda sık sorulan sorulara yanıt vereceğiz.
- Pandemi sebebiyle işçi çıkarma yasağı vardı, çalışan ancak istifa edip ayrılabiliyordu ve hiçbir hak alamıyordu. Yasak bittiğinde işine devam eden bir çalışan ücretsiz izine geçirilmek istenirse ne olacak? İşçi bu durumu kabul etmez ve
Kısa çalışma uygulaması bitirilirken, fesih yasağı ve buna bağlı olarak ücretsiz izne gönderme hakkı 17 Mayıs 2021’e kadar uzatılmış durumda. Dolayısıyla işveren kısa çalışmada olduğu gibi işçileri daha az sürelerle çalıştırabilecek, çalıştırdığı süreye karşılık ücret ödeyebilecek.
Pandemi sürecinde istihdamın korunması adına verilen devlet desteklerin en önemlilerinden biri de kısa çalışma ödeneği oldu. 31 Ocak 2021 tarihine uzatılan başvuru süresi sonrası ocakta başvuru yapılan işyerlerinde mart ayı sonuna kadar kısa çalışma uygulamasından yararlanmak mümkün. Gelin, yazı dizimizin 2. bölümünde süreçle ilgili akıllara takılan sorulara birlikte yanıt arayalım...
Kısa Çalışma Ödeneği (KÇÖ) bittiğinde çalışan ve işveren tarafında etkisi ne olacak? Çalışan tam maaşını alabilecek mi? İşveren işçisini tam zamanlı çalıştırmaya başlayacak mı?
Kısa çalışma uygulamasının bitmesiyle birlikte kural olarak işçilerin normal çalışma düzenine geçmeleri, tam süreli
Koronavirüs salgınının etkilediği iş kollarında işletmeler ve çalışanlar, devlet destekleriyle hayata tutundu. Bu desteklerin en önemlilerinden biri olan kısa çalışma ödeneğinden bir yıl boyunca milyonlarca çalışan yararlandı; bu kişilere toplamda 30 milyar liraya yakın ödeme yapıldı
Tüm dünyayı etkisi altına alan koronavirüs salgını, sağlığı olduğu kadar ekonomiyi de tehdit etti. Benzeri görülmemiş bu tehdit karşısında her ülke kendince önlemler almaya çalışırken Türkiye’de ilk vakanın resmen açıklanmasının hemen ardından devletin proaktif tavrı son derece dikkat çekti. Salgının ekonomik hayata etkisini minimize etmeyi amaçlayan önlemler, tek bir ana eksen etrafında şekilleniyordu: İstihdamın korunması.
Zaten çalışma hayatını düzenleyen mevzuatta yeri bulunan kısa çalışma ödeneğinden yararlanma şartları esnetilirken devlet desteklerinden yararlanmanın en önemli koşulu işten çıkarma yasağı oldu. Böylece hem işletmelerin hem de istihdamın korunması adına adım atıldı.
Bir yılın ardından aşılamaların da başlamasıyla salgında
Üniversitelerden haziran ayında mezun olacak olan gençler, ücretsiz sağlık hizmetinden iki yıl boyunca yararlanmaya devam edecek. Mezun olup iş aramaya başlayacak olan gençlere, iş bulana kadar sağlık sigortasından ücretsiz yararlanma hakkı getirilmişti.
Haziran ayı ile birlikte üniversitelerimiz yeni mezunlarını verecek. Mezun olup iş aramaya başlayacak gençlerimizin sağlık hakkı bakımından önemli bir muafiyeti var. Mezun olup öğrencilik statüsü sona eren gençlerimiz iki yıl sağlık sigortasından ücretsiz yararlanabiliyor. Böyle olunca iş aradıkları süre içerisinde hastanelerden ücretsiz olarak yararlanmaları mümkün oluyor.
İKİ YIL MUAFİYET
Yeni mezun gençlerimiz için genel sağlık sigortasından (GSS) yararlanma açısından 10 Şubat 2016’da yapılan değişiklikle 2 yıl boyunca prim muafiyeti getirildi. Dolayısıyla, mezunlar iş bulana kadar sağlık sigortasından yararlanabilecek. Genel sağlık sigortasından 2 yıl süresince muaf olmak, gençlerin geleceğe ilişkin planlarını yapmaları açısından son derece önemli. Bu sayede kendilerine uygun
ILO Türkiye Ofisi’nin raporuna göre, genelde ücretsiz bakım işlerinin çoğu kadınlar tarafından yüklenildiğinden, bir kısım ev eksenli çalışan kadın için evden çalışmanın avantajları olduğu gibi artan bakım yükü gibi dezavantajları da var. Detayları inceleyelim…
Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu (Türk-İş), toplumsal cinsiyet eşitliğinin geliştirilmesine yönelik farkındalık çalışmalarını uzun zamandır sürdürüyor. Türk-İş bünyesindeki kadın komisyonları, düzenlenen eğitim ve kampanyalar konunun önemine dikkat çekmek açısından önemli.
Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) Türkiye Ofisi ve Türk-İş işbirliğinde geçtiğimiz hafta düzenlenen ‘Çalışma Yaşamı ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği’ konulu etkinlikte kadınlar için insana yakışır işlerin sağlanmasında toplumsal cinsiyet eşitliğinin geliştirilmesinin ve sendikaların bu süreçteki rolünün önemine dikkat çekildi.
Sendikaların rolü
Sendikalar, çalışma yaşamının yanı sıra
İş yerinin devri İş Kanunu’nda, iş sözleşmesinin devri ise Borçlar Kanunu’nda düzenlenir. Peki sık sık yaşanabilen bu durum çalışanları nasıl etkiliyor? Gelin ayrıntıları birlikte inceleyelim...
İş yerinin veya iş yerinin bir bölümünün hukuki bir işleme dayalı olarak başka birine devredilmesi ‘iş yeri devri’ olarak adlandırılır. İş yerinin devri iki işveren arasında gerçekleşen bir işlem olmasına rağmen işçilerin alacak hakları üzerinde etkili olur.
İş sözleşmesinin devri ise var olan bir iş sözleşmesinin tüm hak ve borçları ile başka bir işverene devredilmesidir. İş sözleşmesinin devri sadece iki işveren arasında gerçekleşen bir işlem olmayıp işçinin de bu sürece dahi olması ve onaylaması ile mümkün. İkisinin de sonuçları büyük ölçüde benzer olmakla birlikte devrin yapılma şekli farklı.
Ekonomik birlik...
Yargıtay’a göre işyerinin devrinden bahsedebilmek için devredilen bölümün ekonomik birliği korunmalı. Yargıtay ekonomik birliğin korunmasında, yürütülen