Dünyayı içine düştüğümüz kazandan ibaret sanıp, paslı bölümle kalaylı bölüm arasında çırpına mırpına kayar gidersiniz hayattan...***Başbakan Tayyip Bey'le, Başkan Bush'un Beyaz Saray'daki buluşmalarında atsineği; Rusya'ya ihraç edilen meyve ve sebzelerde de Akdeniz sineği, vızıldaya vızıldıya gündemlere geldi.Tepelerden bakıldığında ne kadar sevimli bir ülke şu bizim Türkiye, yahut aşure kazanı...***Halk deyimleri arasında "sinek"; Ankara-Washington ilişkilerinden daha belirgin bir yere sahip...Örneğin "sinek küçüktür ama mide bulandırır"...Rusya'nın da midesi bulunmuş olacak içinde Akdeniz sineğiyle ihraç etmeye kalktığımız portakallardan ki, onca uyarıdan sonra birden kestiler bizden sebze, meyve ve çiçek almayı...Tarım Bakanlığı'nın bazı uzmanları:- Aklına şaşayım Rusların, demeye getiriyorlar; bizim portakalları yerken protein de alacaklardı, fena mı?***Akdeniz sineği, aynı zamanda Türk sineği...Türk'ün sinekleriyle kaşındırdık Dünya'yıGüneşi zapta gittik, kapıp yıldızla Ay'ı...***Eski zamanlar olsa, Rusya'ya karşı iki mısralık bir sinek şiiriyle, telif hakkı yerine milletvekilliği cepte keklikti...Ah o eski zamanlar; ah o eski zamanlardaki o canım kodamanlar...***"Sinek avlamak" diye de bir deyim var...- Ne yapıyorsun?- Hiç... Sinek avlıyorum...Diplomasinin de en büyük işlevlerinden biridir karşılıklı sinek avlamak...Söylentilere göre Oval Ofis'te de, Dışişleri bakanları aksatmamışlar bu işlevlerini; el birliğiyle atsineği avlamışlar...Kendimizi küçük görmeyelim, mazoist olmayalım; Başkan Bush'un yanında atsineğini kimin yok ettiğini unutmayalım...Washington'a kadar gelen Türkler, Başkan'ın odasındaki atsineğini de öldürerek döndüler...Tarih bunu böyle yazacak...Ararken at kıçını sersem bir atsineği,Onu vurup öldürdü Gül'ün güçlü bileği...***Politikacıların peşine takılan bazı "ricacı"lar da, atsineğine benzetilir; güzel kızların peşlerine takılan bazı zampara erkekler de...Ah bu atsinekleri...***Son günlerde siyasal polemiklere bir de "mum" girdi. Başbakan Tayyip Bey, erken seçimden söz eden muhalefete:- Kaldıkları karanlıklardan kurtulmak için mum yakıp aydınlansınlar, dedi...Kim bilir belki de, "mum yakıp dertlerine yansınlar" demek istedi...***Mum üstüne de çok deyim var Türkçede...Yalancının mumu yatsıya kadar yanar...Mum dibine ışık vermez...Mumla ararsın bugünleri...Mum gibi eridi gitti...Muma döndü...***Mum, insanlığın en eski icatlarındanmış. Mısır ve Girit'te yapılan kazılarda 5 bin yıl öncesine ait şamdanlar bulunmuş.O zamanın politikacıları da, herhalde yine kızıp duruyorlardı birilerine...Sanırız, iktidar ve saltanat sevdası, mumun icadından da eski...Yok pardon; devlet, toprak, zafer sevdası...***Bizim yarısı kalaylı, yarısı paslı, dibi delik aşure kazanında; muhalefetin, iktidara füzelendirdiği molla taşlaması da, eski güllelerden biri..."Molla" dinsel alanda bilge kişi anlamına da geliyor; medrese öğrencisi anlamına da...Zamanla mizahi bir içerik de kazanmaya başlamış. Öyle ki, hela kapısı arkası edebiyatına bile girmiş; "Bunu yazan Tosun, okuyana kosun"un altına oturtulduğu türden; "Bunu yazan molla, Tosun kendini kolla"...***II. Meşrutiyet dönemindeki kutuplaşmalarda da "molla" hitabı, yahut saptaması; dinsel tabuların arkasına sığınarak ona buna saldıran buzlanmış beyinli bağnazlıklara karşı kullanılmıştı.Neyzen Tevfik, uzun "Softa" manzumesini şöyle bitiriyordu:Huzur-u Neyzen'e girdikçe böyle molla SıratElindeki şu kavalla öter durur cart cart.***Mehmet Akif ile Tevfik Fikret arasındaki manzum polemikte de; her iki ozan, birbirini aşalıyor ve Fikret de, Akif'e "Ey molla Sırat" diye hitap ederek yanıt veriyordu:Dini hak bence bugün dini hayat;Sen ne dersin buna ey molla Sırat!***İşte, günümüzde de sürüp gidiyor, "gericilik ve mollalık" suçlamalarıyla; "gelenek ve görenekler"le, "halktan kopukluk" suçlamaları...Nereye varmak için?Gerekçelere bakılırsa vatanı, milleti, devleti, demokrasiyi, yahut laikliği düzlüğe çıkarmak için...Belki de 2 yıl sonraki seçimlerde cumhurbaşkanı olmak için...***Politika molitika, taka tuka, tuka taka, güm güm...Delilerin her deliğine dallı budaklı söğüdüm... c.altan@prizma.net.tr Türkiye gibi hep "gelişmekte" olup, bir türlü "gelişmiş" olamayan ülkelerde; politik yaşamlar da, toplumsal yaşamlar da, sportif yaşamlar da, kentsel yaşamlar da, kırsal yaşamlar da; yarısı kalaylı, yarısı paslı, dibi delik bir kazanda karıştırıla karıştırıla kaynatılan bir aşureye benzer.