Çetin Altan

Çetin Altan

Tüm Yazıları

Pazarın hatırına, önce matrak bir fıkra: Her gün ajans haberlerini dinlemeye aklını taktırmış gençten bir adam; tasmasının kayışından tuttuğu, ağzından burnundan alevler fışkıran dev yapılı bir Çin ejderhasıyla, Nişantaşı caddesinde geziniyormuş.
* * *
Ejderha, adamın elinde tuttuğu tasma kayışını çeke zorlaya, her vitrinin önünde bir süre durmaya kalkıyormuş.
* * *
Sonunda adamın canına tak etmiş ve bağırmaya başlamış, ağzından burnundan alevler fışkıran ejderhaya:
-Yetti artık be yahu, demiş; beni vitrinden vitrine sürüklemeye devam edersen, sonunda bir tüp aspirinin hepsini birden alacağım; ortada ne Çin ejderhası kalacak, ne bir şey...
* * *
Şu sıralarda birtakım ejderhalarla uğraşan siyasetçilere de, birer tüp aspirin göndermek yerinde olmaz mı acaba?
* * *
Nasreddin Hoca ile İncili Çavuş; “çıktı çıktı nesi çıktı” diye, kendi aralarında bir oyun tutturmuşlar, vakit geçiriyorlarmış.
İncili Çavuş, Nasreddin Hoca’ya soruyormuş:
-Çıktı çıktı nesi çıktı?
* * *
Hoca da, İncili Çavuş’a, dünkü Akşam gazetesinin manşetini okuyormuş:
-”1500 YILIN SUYU ÇIKTI- Ayasofya’da temizlik skandalı... 1500 yıllık binanın tazyikli suyla temizlendiği belirlendi. Çukurlara biriken sular, rutubet oranını arttırdı. Hortumlu işkence yüzünden duvarlar zarar gördü. Sıvalar pul pul döküldü.” İşte sana Ercan Sarıkaya’nın haberi...
* * *
Bu kez de Nasreddin Hoca, İncili Çavuş’a soruyormuş:
-Çıktı çıktı nesi çıktı?
* * *
İncili Çavuş da:
-Sema ile Refik’in bebeği 9 aylık Ege’nin dişleri çıktı, diyormuş.
* * *
“Çıktı çıktı nesi çıktı” oynarken, karamsarlığa savrulma tehlikesine de dikkat etmek gerekiyor.
* * *
Dünya basın tarihinde asla rastlanmamış, bundan böyle de asla rastlanmayacak bir manşet vardı, dünkü Star gazetesinde de:
“Paşanın köpeğine mezar aranıyor.”
* * *
Ülkenin, ne kadar gelişmiş olduğunu da gösteren bir manşet, “Paşanın köpeğine mezar aranıyor.”
* * *
Ölmek ve öldürmekle yükümlü militerlerimizde bile, hayvan sevgisinin ne kadar gelişmiş olduğunu gösteriyor.
Göğsümüzün iftiharla kabarması gerekmiyor mu?
* * *
Bir de, pratik hayatta reklam sektörünün işine yarayacak bir fıkra:
Adamın biri, Beyazıt kulesinin tepesinden yere düşüp ezildiğinde, başında tek bir saç bile yokmuş; tamamen kelleşmiş durumdaymış.
* * *
Saçları birkaç saat sonra teker teker düşmeye başlamış kulenin tepesinden.
Çünkü adam, saçlarının dökülmesini geciktiren bir losyon kullanıyormuş.
* * *
Ne çare ki, genel seçimlerde; bazı partilerdeki kılların dökülmesini de engelleyecek bir losyon henüz icat edilmedi.
Losyon yerine, nutuk ve demeçler kullanılıyor ama; ne kadar işe yaradığı pek belli değil; dökülecek kıllar yine dökülüyor.
* * *
Hüsnü Kalafat’tan da bir fıkra:
Temel Reis, bahçedeki incir ağacının altına bir masa ile bir de sandalye koymuş ve oğlunu çağırarak:
-Bundan böyle sen, demiş; hep burada oturup okuyacaksın.
* * *
Temel Reis’in karısı Fadime:
-Ula Temel, telurdun mi sen, ha bu uşah, niye puyle kışta kıyamette dışarıda oturayu da okuyayu, diye ayağa kalkmış.
* * *
Temel Reis:
-Ula karı sen pilmeyesun, demiş; şimdi zenginler uşahlarını hep dışarda okutayu...
* * *
Sonunda Bekri Mustafa’ya da sormuşlar:
-Çıktı çıktı nesi çıktı, diye?
* * *
Bekri, koynundaki şişeden bir fırt çektikten sonra, omuzunu silkmiş:
-Kiminin canı çıktı, demiş; kiminin aklı, kiminin donu, kiminin de sakalı. İstanbul trafiğine gelince; onun da boku çıktı.
* * *
Nurer Uğurlu’dan bir şiirle bitirelim yazıyı:

Haberin Devamı

Ona

Haberin Devamı

Dağlardan savrulan hüzün görünce
Yazın bittiğini anlayacaksın
Yağan bir kar saçlarına değince
Karın yağdığını anlayacaksın
Ama nerde bıldır yağan kar şimdi

Haberin Devamı

Başını kaldırıp biraz bakınca
Sanki kar içinde yaşayacaksın
İstanbul’dan soğuk rüzgar vurunca
Soğuk bir rüzgarı yaşayacaksın
Peki nerde bıldır yağan kar şimdi

Denizin mavisi gözden düşünce
Maviyi görünce tanıyacaksın
Çiçek gibi kar üstüne yağınca
Seven bir insanı tanıyacaksın
Hani nerde bıldır yağan kar şimdi