Fener-Chelsea maçında Sarı Kanaryalar’ın, özellikle 2’nci yarıda gösterdiği futbol kalitesi göz kamaştırıcıydı.
Adı dillere destan Chelsea’in, Kadıköy’de uğradığı yenilgi de; kuşaklar boyu dilsiz bir başarı açlığı çeken kitleleri sevince boğdu.
Gece yarısından sonra Bağdat Caddesi’nde araba kornalarının sesi çın çın öttü durdu.
* * *
Kimsenin pek bilincine vurmasa da, Fenerbahçe-Chelsea maçında en çarpıcı görüntü şuydu: Her 2 takımda da ne sadece Türk, ne sadece İngiliz futbolcuları oynuyordu.
Her 2 takımda da, değişik milletlerden uluslararası şöhrette futbolcular vardı ve her 2 takıma da milyonlarca dolara transfer edilmişlerdi.
* * *
Futbol takımları yerel olsa da, futbol piyasası çok hızlı evrenselleşmişti.
İlk yabancı futbolcu, ilk kez hangi takımda ve hangi tarihte oynadı bilmiyorum ama; 50-60 yıl önce Türk takımlarında yabancı futbolcu yoktu.
Bu değişim nasıl oldu?
* * *
Efendim bu değişim, fizikçiler sayesinde oldu.
Şayet Uzay’a uydular gönderilmeseydi ve tüm dünyada insanlar, oturdukları yerlerde yeryüzünde oynanmakta olan maçlardan dilediklerini izleme olanağına kavuşmasaydı; ne futbolcu piyasası evrenselleşir, ne transfer ödemeleri milyonlarca dolara çıkardı.
* * *
Uydular sayesinde maç izleyicilerinin sayısı, stadyumlardakini aşıp; tüm ülkeyi, hatta dünyayı sarmalayıverdi.
TV’lerde reklam gelirleri de o ölçüde artıverdi. Maçların hangi TV kanalında yayımlanacağını saptama hakkı da, futbol camiasına aitti. Takımlar zenginleşmeye başladılar ve “izlenmeye değer” olmak durumunda kaldılar.
Transferler başladı.
* * *
Okyanuslardan sonra, Uzay’ın da kullanılmasıyla başlayan “küreselleşme sürecinde”; “ulus-devlet” modelinin aşılmakta olması ve Avrupa Birliği’nin doğması boşuna değildi.
Bu değişimin temel zembereği de, büyük ölçüde fizikçilerin buluşlarıyla üretim teknolojisindeki çok hızlı aşamalar; bilgisayarlar, cep telefonları, elektriğin gücüne elektroniğin de eklenmesiydi.
* * *
Bir bakıyorsunuz Türkiye’deki siyasal bir açıklamaya, şıpın işi Washington’dan yanıt geliyor.
Bir bakıyorsunuz Kenya kökenli bir siyahi, ABD Başkanlığı yarışlarında.
Bir bakıyorsunuz Türkiye’de de, yabancılarla evlenenler çoğalmaya başlamış.
* * *
Avustralya’da yaşayan bir Türk’ün, bir İtalyan kızıyla evlenip, Hong-Kong’daki bir amerikanbarda çın diye kadeh tokuşturması çok mu olanak dışı?
* * *
Çın diye kadeh tokuşturmak...
500 yıl önce “Gargantua”nın yazarı Rabelais icat etmişti şarap içerken kadeh tokuşturmayı ve “çın” sesi için şöyle bir gerekçe göstermişti:
- Şarap kadehini hem görüyor, hem tutuyor, hem kokluyor, hem tadıyorsun; 5 duyundan 4’ü tatmin olduğu halde, kulakların öksüz kalıyor; hiçbir şey duymuyorsun. Haydi vuralım kadehleri birbirine çınn...
* * *
Sade Türkiye’deki takımlarda evrensel futbolcular var da; trafiğe takılıp kalan arabalarda evrensel markalar yok mu?
* * *
Ya TÜSİAD; küreselleşme süreciyle bütünleşmiş, evrensel bir üretim odağı olarak, 21. yüzyıla en uygun bir örgütlenme değil mi?
Güneydoğu kebaplarıyla ünlü bir lokanta da, Brezilya’da bir şube açalı 2 yıl olmuş.
* * *
Bu kadar hızlı bir küreselleşmeyle, evrenselleşmeden kimler hoşnut değil acaba?
Evrensel bir kaliteye sahip olmadıkları halde, yerelde üstün bir paye ve itibara sahip olanlar mı?
Belki de aynı zamanda, kadınları sürekli hor görerek:
- Sırtından sopayı, karnından sıpayı eksik etmeyeceksin, diyenler.
* * *
21. yüzyılla buluşmamakta direnenler, çalkantılı bir dönemden geçmeye mahkûmlar.
* * *
Öldükten sonra çok daha mutlu olmak için, “mistik yöntemler” arasındaki fark çatışması değil bu.
Burjuva enternasyonalizmiyle, içe kapalı gizli iç sömürgelerin tepesinde saltanatlı yaşamayı sürdürme çatışması bu.
* * *
Fenerbahçe bir de Londra’dan zaferle dönerse; göğsümüzün kabarmasında, yabancı futbolcuların de payı olmayacak mı?
* * *
Bilmem, koşullanmışlığın tutsaklığında, bir jeton düşmesi var mı?
Varsa, şöyle çıkmıştır beyinlerde sesi:
Çınnn...