Çetin Altan

Çetin Altan

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Prof. Dr. Asaf Savaş Akat’ın da severek kullandığı bir deyimdir "dandik"... "Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu" dedirtecek türden; başı kıçı belli olmayan, tutarsız birtakım uygulamaları da etiketlendirir, birtakım söylemleri de...
Örneğin Recep Tayyip Bey’in durumu... Meğer Tayyip Bey, 17 Ekim 2002’de AKP kurucu üyeliğinden zorunlu olarak ayrıldığı zaman, "parti genel başkanlığı" da kendiliğinden düşmüş.
Oysa ziyarete gittiği yabancı ülkeler, kendisini Türkiye’deki iktidar partisinin genel başkanı olarak, en üst düzeyde ağırladılar.
Yani böylece uluslararası dandik bir durum yaratılmış oldu.
***
TV’lerde yayımlanan haberlerden öğrendiğimize göre, Halkalı gümrüğünde çeşitli nedenlerden ötürü 10 yıldan bu yana çekilmeyip çürümeye bırakılmış arabalar; 270 milyon lira fiyatla satışa çıkarılmış.
Ama öylesine çürümüş ki arabalar, çoğunun bagajında arılar petek yapmış.
"0" km. ithal malı arabalar, çürümeye bırakılmış 10 yıl boyunca.
Ve şimdi de satışa çıkarılmış tanesi 270 milyon liradan...
Asaf Savaş’ın kulakları çınlasın, tam dandik bir vaziyet...
***
Dün İstanbul’da Çırağan Sarayı’nda İran, Mısır, Suriye, Ürdün ve Suudi Arabistanlı bakanlarla bir toplantı yapıldı ya...
Radikal’in dünkü manşetine göre, "Türkiye, zirveden sonra yayımlanmak üzere hazırladığı taslakta, ‘Irak ve bölge halklarının çektiği acıların sorumlusu Irak liderliğidir’ diyerek Saddam Hüseyin’i suçladı..."
Yani Radikal’in de belirttiği gibi, Ankara’ya göre tek suçlu Saddam...
Oysa ticaretten sorumlu Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen; 300 işadamıyla Bağdat’a gidip, Saddam’la da 2 saati aşkın bir konuşma yaptıktan sonra, ne kadar çok övmüştü Irak diktatörünü... Yok şöyle büyük adam, yok böyle yiğit adam vs...
Sizce dandik bir vaziyet yok mu böylesi bir çelişkide?
Gerçi Türkiye, oldum bittim bir "dandik vaziyetler panayırı"dır ama; dandik vaziyetleri netleştirmek, Metin Eloğlu’nun bir dizesinde bir nükte şahmerdanıyla gümgümlettiği gibi, "yürek ister"...
***
İsterseniz eskilere doğru da gidelim biraz...
17. yüzyılın ünlü ozanı Nef’i’nin yergi şiirlerini topladığı "Siham - ı Kaza - Yargı Okları"nda; IV. Murat’ın vezir - i azam vekili Gürcü, yahut Hadım Mehmet Paşa için yazdığı bir sövgü kasidesinden birkaç beyit:
Vay ol devlete kim ola mürebbisi anın
Bir senin gibi deni (alçak) cehli mücessem a köpek
Paymal eylediniz saltanatın ırzını hep
Yok yere oldu telef ol kadar adem a köpek
***
Bugün de bu küfür şiirini; Gürcü Mehmet Paşa’nın adını, kızdığınız bir siyasetçinin adıyla değiştirerek kullanabilirsiniz.
Ve sanırım kimse de pek şaşırmaz.
Gürcü, yahut Hadım Mehmet Paşa; Kanuni’nin son vezir - i azamlarından Selim Ali Paşa’nın kölesiydi ve hadım edilmiş bir beyazdı. Gitgide sadrazamlığa kadar yükselmişti.
En belalı rakibi de Kaptan -ı Derya Topal Recep Paşa’ydı.
***
Topal Recep Paşa, yeniçeri ve sipahiyi Gürcü’nün aleyhine kışkırttı. Hem de nasıl kışkırttı biliyor musunuz:
- Gürcü Mehmet Paşa, akçenin rayicini değiştirdi, katli şarttır, diye...
Oysa Gürcü Mehmet Paşa, ayarı bozulmuş olan sikkeyi yeniden değerlendirmiş ve hem ekonomik durumu, hem de devletin itibarını düzeltmeye çalışmıştı.
Özellikle sipahilerin gemi azıya almaları ve ısrarla Gürcü’nün kellesini istemeleri üstüne; on dört yaşındaki IV. Murat, doksan yaşındaki eski vezir - i azamın oturduğu konağa cellat göndererek, paşayı kendi konağında boğdurdu.
***
Aynı dönem, Avrupa’da Descartes’ların, Moliere’lerin, Bacon’ların, Rembrant’ların dönemi...
Matbaa çoktan devreye girmiş; kitaplar matbaada basılıyor.
Türkiye’de okullarda; eksisi artısıyla, dış dünya ile kıyaslamalı analitik bir tarih öğrenimini yaygınlaştırmak yerine; "Türk’e Türk propagandası yapmaya" dönük olarak biçimlenmiş, yapay bir tarih okutmak; sadece çağ gelişim ve değişimlerinden habersiz, taş kafa kuşaklar yetiştirmeye yarayan; saçma sapan, "dandik bir vaziyet" değil mi?
***
Günümüzde de mevcut olan şiddet kışkırtıcılığı; Nef’i’de de var, Gürcü Mehmet Paşa’ya karşı:
Ehli dil düşmeni din yohsulu bir mel’unsun
Öldürürlerse eğer can becehennem (canın cehenneme) a köpek
***
IV. Murat, Edirne’de otağında Nef’i’nin "Siham - ı Kaza"sını okurken, çadırının yanına yıldırım düşmüştü.
Nef’i de idam edildikten sonra, şu beyitle tarih düşüldü ölümüne:
Gökten nazire indi Siham - ı Kaza’sına
Nef’i diliyle uğradı Hakkın belasına
***
Tarihsel bir boyuttan da bakıldığında; acaba alabildiğine tutarsız, hep dandik bir vaziyette yaşamak, bizim doğal durumumuz mu?